Abdülhamid Yine Haklı Çıktı

Hıristiyan dünyasının bir kısmınca kabul gören dini lider Türkiye’ye geldi. Türkiye onlar için bir kutsal mekan, sembollerle dolu bir mabet ülke neredeyse. Tabii böyle bir ülkenin İslam dünyası sınırları içinde olması kendileri için büyük bir talihsizlik olarak kabul ediliyor. Bunun içindir ki asılardır Haç Seferleri kesintisiz devam etmektedir. Hıristiyan dünyası daima bir fesadın ve savaş hazırlıklarının içinde olmuştur.

Aşağıda 30 Kasım 2006 tarihli Papa’nın Türkiye ziyaretleri ile ilgili bir haber ve Sultan Abdülhamid Han’dan bir hatıra yer almaktadır. Görülen o ki Abdülhamid Han yine haklı çıkmıştır. Dünün basiretsiz ittihatçıları ne ise bugün de benzeri bir basiretsizlik Devletimizin bekasını tehlikeye sürüklemektedir.

Bugün tarihin tekerrür ettiğinin bir kez daha şahidiyiz ancak tedbir almak için, bu oyunu bozmak için Devlet büyüklerinin, politikacıların, bürokratların daha planlı ve sonuç alıcı çalışmalar yapması gerektiği aşikardır.

Bir haber

30 Kasım 2006 - Papa'yı karşılamak için havaalanına giden Patrik Bartholomeos,
kendisinden mevki olarak daha yukarıda bulunması sebebiyle ilk kez bir dini
lideri Patrikhane dışında karşıladı. Patrikhaneye 19.00 sıralarında
Bartholomeos'la birlikte gelen Papa için yaklaşık 5
dakika boyunca çanlar çalındı."Sorumluluğumuz eşit"Ayinin ardından konuşan
Bartholomeos, Papa'ya "Sizi kutsal ve tarihi İstanbul'da samimi memnuniyet ve
hoşnutluk duygularıyla ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz" dedi. Papa da, "Bu toplantımızın
karşılıklı sevgimizi güçlendirmesi ve kiliselerin uzlaşması, barışa götüren
yolda sebat etme kararımızı yenilemesini diliyorum" dedi.Papa ile Patrik'in,
ayinden sonra yaptıkları ikili görüşmede de iki kilise arasında yaşanan sorunlar
ele alındı. Patrikhane yetkilileri, Papa'nın kendisini "İsa'nın vekili" olarak
görmesinin, Ortodokslar inanmadığı için sorunların başında geldiğini, görüşmede
de öncelikle bu konunun ele alındığını bildirdi.
(http://www.milliyet.com.tr/2006/11/30/siyaset/axsiy01.html)

Tarihten bir alıntı;

Sultân Abdülhamîd Han'i bertaraf eden İttihat ve Terakkî erkânı ülkeyi câhilâne
bir sûrette idâre etmeye başladı. Yumuşak huylu pâdişâh Sultân Resâd,
kendilerinin elinde âciz bir kukladan farksızdı.

İttihat ve Terakkî
hükümetinin gaflet ve cehâletleri, birçok acı felâketlere sebep oldu.
Trablusgarb'daki mahallî mukâvemet devâm ederken Balkan harbi çıktı. Ordunun
hiçbir ciddî hazırlığı ve istihbaratı yoktu. Düşmanın süratle ilerlemesi
karsısında Selânik'i tehlikede gören İttihat ve Terakkî hükümeti, Sultân
Abdülhamîd'i oradan İstanbul’a nakletmek teşebbüsünde bulundu. Sultân
Abdülhamîd, ne sebeple İstanbul’a nakledilmek istendiğini sorunca, kendisine
karsı karsıya bulundukları askerî tehlike nakledilerek, düşmanın Selânik'e
yaklaşmakta olduğu bildirildi. Pâdişâh’ın diş dünyâ ile yıllardan beri bütün
alakası kesilmiş bulunduğundan olup bitenlerden haberi yoktu. Durumu öğrenince
dehşete kapıldı ve:

"–Gâlibâ siz kiliseler
meselesini hallettiniz!.." diye hicranla haykırdı.


Ardından bunu kendisine haber veren Râsim Bey'e büyük bir öfke ile:
"Râsim Bey! Râsim Bey!.. Selânik demek, İstanbul’un anahtarı demektir!
Ordumuz nerede, askerimiz nerede?.. Ecdâd kanlarıyla sulanan bu toprakları nasıl
terk ederiz? Biz buraları bırakıp gidersek, târih ve ecdâd bizim yüzümüze
tükürmez mi?.. Birâderim Hazretleri, buranın tahliyesine râzi mi oldular? Nasıl
olur? Hayır, ben râzı değilim!... Yetmiş yasımda olduğuma bakmayın! Bana bir
tüfek verin, asker evlâdlarımla beraber Selânik'i son nefesime kadar müdâfaa
edeceğim..." dedi.

Fakat kendisine Sultân Resâd'in selâmı ve ricâsı
iletilince, bir Osmanlı hânedânı mensûbu olmanın mes'ûliyeti ile Pâdişâh’ın
irâdesine boyun eğmek zorunda kalarak İstanbul’a nakledilmeyi kabul ederken,
büyük bir teessür içindeydi.

Doğruydu. Balkan kavimlerinin aralarında
bir ittifak kurulmasının asil sebebi, kiliseler meselesinin halledilmiş
olmasıydı.

Oysa Abdülhamîd Han, İstanbul’da Balat'taki Rum Ortodoks
patrikliğinin karsısına bunların Rum patrikliğine muâdil ve onunla ayni hukûka
sahip "erksahlik" adıyla Bulgar kilise riyâsetini te'sis etmişti. Patrikhâne
demek olan bu müessesenin binasını da, bir gecede monte ettirmişti.
Bu
surette Bulgar kilisesi, Sultân Abdülhamit’in bu siyâsî manevrası ile teessüs
etmiş oldu. Bu bir ihtiyaç olduğu ortaya çıkınca, Bulgar ve Rumlar'ın müştereken
oturdukları yerlerde kavga başladı.

Gâfil İttihatçılar, is basına gelince, "kiliseler kanunu" denilen bir kanun çıkardılar. Rum ve Bulgarlar'ın müştereken yasadıkları yerlerdeki kiliseleri onlar arasında taksimi için nüfûs ekseriyetini esas aldılar. Sayım yaptılar. Hangi taraf ekseriyette ise kiliseyi hükümet kuvvetlerini kullanarak o tarafa teslim edip kilisesiz kalan tarafa da iki sene içinde devlet parasıyla yeni bir kilise yaptırarak aralarındaki
ihtilâfı bertaraf ettiler.


Bu surette kiliseler kavgası hitâma erince, Bulgarlar ve Yunanlar, birkaç yıl içinde dost oldukları gibi, ezelî düşmanımız Sırplılar'ı da yanlarına alarak Balkan Harbi'ni başlattılar. (Altınloluk dergisi, Kasım/Aralık 1997)

Yorumlar

  1. Abdülhamithan hakkındaki bu olayı önceden duymuş ve siyasi zekasına hayran olmuştum.

    Bu olayın aydınlığı ile de, Abdülhamit'e dış güçlerin düşman olması kötülemesinin sebebini daha rahat anlamıştım.

    Bu vesile ile Abdülhamit'e ve bu vatana, bu millete zerre hayrı dokunan ölmüş insanlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.

    Ahmet Ünal ÇAM

    YanıtlaSil

Yorum Gönder