MAKAM HAVASI

Başlama : 25-05-2007 20:20


Saçlarına epey kır düşmüş, 45-46 yaşlarındaki adam, markette ürkek adımlarla dolaşıyor, alışveriş yapıyordu. Ama dikkatli bir göz için, sıkıntısı hemen belli oluyordu; raftaki çikolataya elini
bir uzatıyor, bir çekiyordu. Rafa uzanmış kolunu, sanki karıncalar ısırıyordu.
Beyninin sıkıştığını hissetti. Zorlukla uzandı, çikolatayı ekmeklerin yanına
bıraktı. “Benim suçumu çocuklar çekmek zorunda mı!
Semih’in canı çeker. Yusuf kocaman oldu ama onun da canı çeker
” diye
düşündü.


Oysa dün geçici de olsa rahatlamıştı,
yüzü gülmüştü. Küçük çocuğu Semih’in, uzun süredir, ön tekeri inik halde öylece
kalmış bisikletini tamir ettirmişti. Sonunda utana çekine bisikletçiye
götürmüştü. Utana-sıkıla “Şimdi param yok, tamir
etseniz de, başka zaman ödesem olur mu?”
diye soruşu, yeniden canlandı
gözünde. Yeniden aynı sıkıntıyı çekti, yeniden bunaldı. Bisikletçinin önce
şaşkın, sonra müşfik bakışı ; “Teker patlağını ilk
defa veresiye yapıyorum
” deyip, gülümseyişi, sonra da “-Merak etme, paran olursa ödersin, olmazsa canın sağolsun.” deyişi… Haftalardır
ilk defa çocuğunun gözlerinde mutluluk ışıltısı görmesi…



İçini çekti, kasaya doğru yürüdü.

*** *** *** ***

Çocukları çikolata yerken içinde geçici bir huzurun dolaştığını, geçici bir mutluluk rüzğarının estiğini hissetti. Bu güzellik çabucak bozulmasın diye dualar etti, “Hanım,
yine
‘Ne yapacaksın, nerden para bulacaksın, bir çare düşündün mü?diye sorulara başlamasa” diye düşündü. Hanımı mutfağa gitmişken, çocuklarına bir daha baktı, sonra kalktı, yatağına gitti. Erken yatmayı sevmezdi ama artık uyku, gerçeklerden kaçabileceği tek çareydi sanki.

*** *** *** ***
Ertesi gün iş yerinde maddi durumu epey iyi olan arkadaşına çekinerek sordu;



-Ya Bülent, kusura bakma,
açıkcası; ‘
Geçen
ay aldığın parayı daha vermedin’
demezsen, biraz borç isteyecektim.



Arkadaşı güldü;



-Yahu
söyleyeceğim lafı ağzımdan aldın zaten. Ben Koç muyum, Sabancı mı hemşerim.
Ayağını yorganına göre uzatsana.



Bakışlarını kaçırarak konuştu ;



-Yıllardır beraber
çalışıyoruz. 8 yıl olmuştur.



-9 yıl, tam 9 .



-Son altı aydır daraldığım
kadar, daraldığımı bunaldığımı hatırlamıyorum. Son altı aya kadar da senden borç
istediğim olmamıştı.



-Yoo… hiç darılmaya kalkma.
Sen sağa sola para verirken, uyarmadım mı seni. ‘Senin maaştan başka bir gelirin
yok, sen dara düsen kim yardım edecek’ Yok Bosna’ya, yok Çeçenistan’a , yok
depreme. Ben hiç birine para göndermedim ama senin benim gibi varlığın bile
yokken hepsine koştun.



-Bu durumumun, yaptığım üç-beş
kuruşluk hayırlarla ne ilgisi var. Hem ben hava atmak için söylememiştim ki, ‘
Belki
biri daha para gönderir, haberleri yoktur’
diye söylemiştim.



-Hah, işte yardım için
ayırdığın üç-beş kuruş daha vardır bir kenarda, onları harca.



-Yahu onlar gerçekten önemli
bir para değildi.

(Canının sıkkınlığını belirtir halde devam etti) Bir
akrabanın aşırı borcu vardı, haciz gelmek üzereyken yardımcı olmak zorunda
kaldık, kredi filan çektik. Sonra krediyi geri ödeyemekte zorlandım, ben de zor
duruma düştüm.



-Yıllardır şiirler,
hikayeler yazıp duruyorsun, onların da hayrı olmadı değil mi!



Bülent’in yeni yorumlar yapmasına, dalga
geçmesine vakit bırakmadan, acele acele ayağa kalktı;


-Ben, ben servise yetişecem.


Yürüdü, yine boynu bükük kalmıştı. “Hanıma,
‘Bu gün para bulurum’ demiştim
” diye sızladı içi. Daha bir yıl önce
rahattı, “Daha bir yıl önce” diye bu kez dışından mırıldandı. Borç istemek zorunda kalmak, ne kadar zordu. Annesinin “Oğlum
hep yardım etmek için uzansın, yardım istemek için değil. Veren el ol, alan
değil
” deyişi canlandı gözünde. “Ne halde
olursan ol, daima senden kötü durumda olanlar olduğunu unutma
” deyişi
çınladı yüreğinde. “-Buna da şükür, şükür” diye
mırıldandı.



Servise giderken, yanından geçen arkadaşı
Recep duymuştu mırıldanışını;



-Ne yaptın, halledemedin mi
işlerini?



-Aman Recep, kime baksam
borcum var gibi, bunalıyorum. Sakın “
Borcumu istiyom” filan deme.



-Yok, ben idare ediyorum,
keşke olsa da daha yardımcı olabilsem.



-İlk dara düştüğüm günlerde,
borç isteyecek duruma gelince, bir şey söylemiştim sana hatırlıyor musun?



-Neydi?



-“Bu gün aramızın iyi
göründüğü, yanında başı dik durduğum arkadaşlardan, borç istemek zorunda
kalırsam, başım yerde gezer mi, diye korkuyom
,” demiştim.



-Öyle deme, biz de insanız,
biz de dara düştük. İyice anlayışsız, düşüncesiz yaptın bizi Ümit.



Ümit, başını salladı

-Senin için demiyorum.

-Kimin için?


Acı acı baktı;


-İsim önemli değil, önemli
olan, zor gününde hor bakan ama yıllardır ‘
Arkadaşım
diyen kişilerin olması.



-Kusura bakma, kimseye
kızmaya hak görmüyorum kendimde. Çünkü neler duydum, kefil olduğu arkadaşı
yüzünden perişan olanlar, verdiği borcu geri isteyince kavgayla, mahkemeyle
uğraşanlar, duydum. Samimiyetimden söylüyorum, senin için geçerli olmasa da,
çekinenlere de kızmıyorum.



Recep, aklına yeni gelmiş gibi sordu;



-Bir okul arkadaşının genel
müdür olduğunu söylemiştin.



-Evet.



-Belki sana yardımcı olur.
Hem sen demiyor musun, “
Sıkıntım sene sonuna kadar sürer, en fazla 5-6 ay”,
diye. O zamana kadar borç verir belki.



-Aslında okulda baya
samimiydik,

(gülerek) bitirme sınavlarında kopya vermiştim. Ama kaç
yıl geçti aradan. İnsanoğlu çiğ süt emmiş, bunca zamandan sonra karşınsa çıkıp,
para istesem kızar mı, kovar mı, ne bileyim
.



-Bence bir dene.



-Benim gibi biri için zor
arkadaşım, çook zor borç istemek. İş yerinde yeterince rezil olduk zaten.



Borç isteme düşüncesinin aleviyle, eve
parasız gitmenin alevi birlikte kavurdu içini.



-Pekala, yarın biraz geç
gelecem işe. Sabahın hayrıyla bir şansımı deneyim bakalım.



Bülent’in yaklaştığını gördüler. Bülent birkaç metre kala seslendi;

---DEVAMI VAR---

Yorumlar