DOĞU TÜRKİSTAN’IN EFSANE KAHRAMANLARI

DOĞU TÜRKİSTAN’IN EFSANE KAHRAMANLARI
Elveda TANIK
etanik@egm.gov.tr
5 Temmuz 2009 tarihinde, Doğu Türkistan’ın Sincan Uygur bölgesinde yaşayan Müslüman ve Türk Soydaşlarımıza Çinliler tarafından yapılan katliamı canımız acıyarak sadece seyrediyoruz… Tüm dünya seyrediyor… Ve Çin baskısını, zulmünü hala devam ettiriyor. Çin Medyası da bu olayların arkasında, Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia KADİR’İN olduğunu iddia ediyor. Bu olayların çok öncelerini araştırıp, kendi bildiklerimle beraber yazmak istedim. Rabia KADİR kimdir? Bu olaylarla ne ilgisi olabilir? Amacı nedir?
Rabia KADİR; 1947 yılında Doğu Türkistan’da doğdu. Fakir bir çocukluk dönemi yaşadı. Çamaşırcı olarak girdiği iş hayatına, süpermarket kurarak devam etti. Urumçi'de, Müslüman kadınları iş hayatına kazandırmak için, 'Bin Ana Projesi'ni” yürüttü. Çin yönetimi, azınlıklar arasından çıkan, en başarılı kadın diye onu örnek gösterdi. Ülkenin en zengin 10 kişisi içinde yerini aldı.1995- 1997 yıllarında Çin yönetimine danışmanlık yaptı. BM’nin 4.Dünya Kadınlar Konferansında görev aldı. Uygur kadınlarının kendi işlerini kurmasını destekleyen bir yardım kampanyasını yönetti. Eşi Sıddık Ruzi, 1996'da ABD'ye sığındı ve Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı için çalışmaya başladı. Bu sırada Rabia Kadir, siyasete atılmak istedi. Kocasının ABD’de yaptığı açıklamalar yüzünden engellendi. Eşine gazete göndermesini, 'ulusal güvenliği tehlikeye atma suçu' saydı. ABD delegeleriyle görüştüğü için, ulusal ayrımcı hareketle bağlantısı olduğu gerekçesiyle Ağustos 1999'da gözaltına alındı. Mart 2000'de sekiz yıl hapis cezasına çarptırılarak, 6 yıl hapis yattı. Uluslararası Af Örgütü başta olmak üzere, birçok insan hakları kuruluşu tarafından desteklendi. Rabia Kadir, hapisten çıktıktan sonra Washington’a giderek, burada sürgün hayatı yaşamaya başladı. İşgalci Çin devleti onu, bir numaralı devlet düşmanı ilan etti. 2004 yılında, Norveç tarafından ‘Rafto Barış Ödülü’, kendisine verildi. 2006 yılında Nobel Barış ödülüne aday gösterildi. Aynı yıl, Dünya Uygur Konferansı başkanı oldu. 2 kez evlendi. 11 çocuk annesi. Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için Çin’e kafa tutan, başarılı, yürekli, cesaretli bu Türk Kadını, halen ABD'nin Virginia eyaleti Fairfax kentinde yaşıyor. Bu yürekli Türk kadınını Doğu Türkistan yetiştirdi.
Doğu Türkistan’ın yetiştirdiği öyle büyük bir kahraman var ki! O kişi 20. Yüzyılda Çin’e karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş ve bu mücadelenin sonsuza kadar süreceğine önayak olan efsane kahraman, Osman BATUR’dır. Osman BATUR kimdir? Yaptığım araştırmalara göre Osman BATUR; Asıl adı Osman İslâmoğlu. BATUR, O’na milletinin verdiği bir unvan, bir sıfattır. Kahraman ve cesur anlamındadır. O, bu unvan ve sıfatla özdeşleşmiş, böylece anılmaya hak kazanmıştır.

1899 yılında Altay vilayetinin Köktogay ilçesi Öndirqara Köyü'nde doğdu. Orta halli bir çiftçi ailesinin oğluydu. Osman Beğ, 40 yaşına kadar doğduğu bölgede tarımla uğraşarak geçimini sağladı. 1940 yılında Çin zulmü dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Camilere tecavüz eden, Kur’an-ı Kerim’i yakan Çinlileri protesto eden Türkler, isyancı oldukları bahanesiyle tutuklandı. Resmî makamlar, Türk’lerin ellerindeki silâhları toplamaya başladılar. Osman Beğ,” bugün silâhımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar. Ben silâhımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa, gelip alsınlar!” Dedi ve tek başına dağa çıktı. Savaştan başka kurtuluş yolu olmadığına inanıyordu. Başlattığı mücadele aynı gün destek gördü. Arkasından ilk gidenler arkadaşı Süleyman ve büyük oğlu Şerdiman oldu. Osman Batur ve silâh arkadaşlarının mücadelesi, 1941 yılı Ekiminden 1943 yılı Temmuzuna kadar gerilla savaşı şeklinde devam etti. 22 Temmuz 1943’te Altaylar, Çinlilerden tamamen temizlenmişti. Altay Türkleri artık bağımsızdı. Mücadelesini sürdürdü. Altay Geçici Halk Cumhuriyeti Başkanlığına seçildi. 1944 – 1945 yıllarında, Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki Doğu Türkistan Kazak Türklerinin yaşadığı bölgeleri de Çin İstilâsından kurtardı. 1945 yılının Ekim ayından, 1947 yılının Şubatına kadar üç vilâyetten oluşan Doğu Türkistan Hükümeti’nin askerî ve mülkî âmiri olarak Vali sıfatıyla görev yaptı. O, Şubat 1947’den, Eylül 1949’a kadar Doğu Türkistan Cumhuriyeti koalisyon hükümetinin aslî üyesi oldu. Aynı zamanda, Altay Valiliği görevini de devam ettirdi. Bütün bu görevleri sırasında Çinliler ile silâhlı mücadeleden bir an bile geri kalmadı. Çinliler, yönetimleri altında bulunan Türk’lerle meskûn bölgelerin birer birer elden çıkmakta olduğunu anlayınca, büyük bir ordu oluşturdular. Osman Batur ve beraberindeki mücahitler, sayıca kendilerinden 10 kat fazla ve modern silâhlarla donanmış düzenli orduya karşı savaşa devam ettiler. Osman Batur, bu savaş sırasında, 1950 Kasımında, cephanesi bittiği için Kamambal Dağı’nda, Çinlilere esir düştü. Ellerinden ve ayaklarından zincirlerle bağlanarak zindana atıldı. Her gün kesintisiz işkence görüyor, kendisine yardımcı olan Türk’leri ele vermesi için sıkıştırılıyordu. Çinliler, işe yarayacak bilgi alamayacaklarını anlayınca Osman Batur’u, 29 Nisan 1951 tarihinde Urumçi’de kulakları ve kollarını kestikten sonra kurşuna dizerek idam ettiler.
Osman Batur 1.85 cm boyunda, iri gövdeli bir insandı. Kısa ve kalın boynu, siyah saçları, yarı kapalı denecek ölçüde kısık gözleri vardı. Kaşlarının arası kırışıktı. Çok az konuşurdu. Kudret ve kötü talih şahsiyetinde birleşmişti. Daha 10 yaşında iken usta bir binici ve avcı olan Osman BATUR, Kazakların büyük Kahramanı olan Böke BATUR’un dikkatini çekti ve onu himayesine alarak, iyi bir silahşor, usta bir dövüşçü olarak yetişmesine katkıda bulundu. Çete savaşlarının inceliklerini öğrettikten sonra, öğrencisinin yetiştiğine inandığı gün,” Benim sana verebileceğim başka bir şey kalmadı. Benim işim bitti. Artık bana ihtiyacın olmayacak. Fakat milletimizin sana ihtiyacı var” Dedi. Osman BATUR, hayatı boyunca kendisine ihtiyacı olanlar için mücadele etti. Hayatı, bu mücadele ile dolu olarak yaşadı ve inandığı ülkü uğruna can verdi. Mekanı cennet olur inşallah.
Çinliler, Altay Türklerinin Milli Kahramanı Osman BATUR’ u işkencelerden sonra şehit etmekle ancak, bir büyük kahramanın aziz bedenini ortadan kaldırabilmişlerdir. Bağımsızlık düşüncesini, Türklerin bağımsızlık için mücadele azmini yok edemediler. Edebileceklerini zannedip işkence ve zulümlerini sürdürmeye devam etmektedirler. Bu zulümleri bu şekilde devam ettiği sürece ne Rabia Kabir’ler ne de Osman BATUR’LAR biter. Hani hep söylüyorum ya. Bu millet bir araya gelse başım diyen bu asil, onurlu, cesaretli, efsane milletin önünde eğilmeye mahkûm olacaktır…
Yazımı, Osman BATUR’UN, bağımsızlık için mücadele edenlerin yolunu aydınlatacak bir meşale olan son sözü ile bitirmek istiyorum.
“- Ben can verebilirim. Milletim, dünya durdukça mücadeleye devam edecektir.”

Kaynakça:
Biyografi.net
Özgür Ansiklopedi

Yorumlar