KADINA YÖNELİK ŞİDDET!


25 Kasım Dünya’da ve bizde Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslar arası Mücadele ve Dayanışma Gününde; dünya üzerinde yaşayan tüm kadınların ve kız çocuklarının maruz kaldıkları cinsiyete dayalı şiddeti çeşitli etkinliklerle dile getirilmektedir.

Kadına Yönelik Şiddet nedir? “kamusal veya özel yaşamda kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem, tehdit, zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma” dır.

Ayrıca BM kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesinde; Kadınlara yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı ve bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen bir şiddet olduğunu belirtiyor.

Bu tanımlar çerçevesinde geçmiş den günümüze kadın-çocuk, yaşlı, genç demeden şiddetin uygulandığını görürüz. Dünyada ve Türkiye’de değişik şekillerde kadın şiddete uğramaya devam ediyor. Eğitimden, ekonomiden, sosyal ve kültürel alanlarda yoksun bırakılan kadın uygulanan ayrımcılıkla şiddetin ilk hedefi haline geliyor. Bu konuda devlet koruyor gibi görünse de, maalesef toplumda bu güç fazla görünmüyor.

Dünya’da ve ülkemizde kadına yönelik şiddet ekonomik, siyasal ve etnik ayrımcılıkla git gide büyümektedir. Aile içi şiddete uğrayan kadınların sayısı her türlü yaptırımlara rağmen çoğalmakta devletin en üst kademeleri tarafından bile bedenine müdahale edilmektedir. Ülkemiz de ve yoksul ülkeler de ağırlaşan ekonomik sıkıntılar kız çocuklarının meta olarak görülmesine yol açmakta ve çocuk gelinlerin çoğalmasına neden olmaktadır. Maalesef namus, töre cinayetleri, koca-baba ve aile içindeki diğer fertlerin dayakları çok basit olarak kamuoyunda algılanmakta, fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların hak edip etmediği tartışılmaktadır. Dinsel, geleneksel önyargılarla ve otoriter devlet anlayışı içinde ayrımcı politikalarla şiddetin meşru hale getirilmesi kadına karşı şiddetin artmasına da neden olmaktadır.

Bugün dünyada yaşayan kadınların yarısı eşlerinden şiddet görmektedir!

Ülkemiz de yılda en az 25 töre cinayetinin işlendiği, gerçeğin ise bunun çok üzerinde olduğudur. Ayrıca eşden ayrılma esnasında ölümle sonuçlanan vakalarında artışı gözden kaçmamalıdır!

TÜBİTAK tarafından desteklenen Ayşe Gül ALTINAY ve Yeşim ARAT tarafından yapılan araştırmada;

Her üç kadından birinin fiziksel şiddet gördüğü saptanmıştır. Hayatı boyunca” eşinden en az bir kez fiziksel şiddet görmüş kadınların oranı Türkiye genelinde % 35, Doğu Anadolu genelinde ise % 40 bulunmuştur. En az bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını söyleyenlerin Türkiye genelinde % 49’unun, Doğu genelinde ise % 63’ünün bu durumdan daha önce hiç kimseye söz etmemiş olmaları dikkat çekicidir. Türkiye genelinde şiddet gören her iki kadından biri (doğuda her üç kadından yaklaşık ikisi) eşinden gördüğü şiddetle tek başına mücadele etmek durumunda kalmaktadır. Kocalarından boşanmış veya ayrılmış kadınlarda fiziksel şiddet deneyiminin % 78 gibi çok yüksek bir oranlara ulaştığı bildirilmektedir. Eğitim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı azalmaktadır. Okuma yazma bilmeyen kadınlar arasında en az bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını söyleyenlerin oranı %43 iken, yüksek öğrenim görmüş kadınlar arasında bu oran % 12’dir. Eşi okuryazar olmayan kadınların yarısı en az bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını söylerken, eşin eğitimi yüksekokul ve üniversite düzeyine çıktığında bu oran % 18’e düşmektedir. Aradaki fark ne kadar anlamlı olsa da, yüksek öğrenim görmüş altı erkekten birinin eşine fiziksel şiddet uyguluyor olması da dikkat çekicidir.

Gelir düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı düşmektedir. Buna karşın hane geliri 2500 YTL’nin üzerinde olan her dört ailenin birinde bile fiziksel şiddet yaşanmaktadır. İllerde oturan kadınların fiziksel şiddete maruz kalma oranları ilçelerde oturanlara göre yaklaşık % 42 daha fazladır. Dayağın en az yaşandığı yerleşim birimleri ilçeler, en çok yaşandığı yerler ise illerdir. Kadınların % 14’ü en az bir kez “istemediği zamanlarda cinsel ilişkiye zorlandığı”nı belirtmiştir. Cinsel şiddete uğradığını söyleyenlerin % 67’si aynı zamanda fiziksel şiddete de maruz kaldığını ifade etmektedir.

 AYRICA;

 
Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM), Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen; 17.168 kişi ile yapılan görüşmelere dayanan ve 2009 ocak ayında yayınlanan “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet raporu”na göre de;  evli kadınların % 11- 29’u eşinden ağır derecede fiziksel şiddet görmektedir. En yüksek oran Kuzeydoğu Anadolu ve Orta Anadolu’da elde edilmiştir. Aynı raporda evli kadınların %15’i eşinin cinsel şiddetine maruz kaldığı belirtilmektedir. En düşük oran % 9 ile Marmara Bölgesinde, en yüksek oran ise % 29 ile Kuzeydoğu Anadolu Bölgesinde elde edilmiştir. Ayrıca fiziksel şiddete maruz kalan kadınlar cinsel şiddet için de yüksek risk taşımaktadırlar. Türkiye genelinde fiziksel şiddet yaşayan kadınların oranının % 42 olduğu, bunun en sık 40- 59 yaş grubunda yaşandığı belirtilmektedir. Eğitim düzeyi ile şiddet oranları arasında tersine ilişki bulunmuştur. Eğitimsiz ve ilkokul düzeyinde eğitimi olan kadınlarda şiddete maruz kalma oran %56 iken, Lise mezunu-üniversite eğitimli olanlarda % 32 bulunmuştur. Üniversite mezunu olanlarda % 17 bulunması, lise ve üstü eğitim olan evli 10 kadından 3 ünde şiddet öyküsünün olması dikkat çekicidir.Hamilelikte eş veya bir yakınının cinsel şiddetine maruz kaldığını bildiren kadınların oranı, Kuzey Doğu Anadolu’da %18, Marmara bölgesinde %5; eş/partner dışında bir kişiden cinsel şiddete maruz kalan 15 yaş üstü kadınların oranı ise genel olarak % 3, kentlerde %4, kırsalda %2’dir. Kadınlar, istismarcıların yarısının bir tanıdık veya akraba olduğunu belirtmiştir. 15 yaş altında kadınların %7’si cinsel istismara maruz kaldığını bildirmiştir.

 

Bu ve buna benzer birçok araştırmalara baktığımızda devletin birçok uluslar arası sözleşmelere imza koymuş olmasına rağmen gereğinin yapılmadığını, Kadın hakları ile ilgili yapılan yasal düzenlemelerin kadın cinayetleri ile kadına yönelik şiddeti engellemede yetersiz kaldığını görmekteyiz!

Bu konuda ne yapılabilir? İlk adım olarak; öncelikle devletin ve siyasal iktidarların tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi gerekir.

-İmzalanan Uluslararası sözleşmeler hayata geçirilebilir.

-Olumlu yönde ki hukuksal düzenlemeler uygulanabilir.

-Bu sorunun ortadan kaldırılması için tüm sivil ve resmi birimlerle işbirliği yapılarak ortak politikalar yaşama geçirilebilir.

-Aile eğitimlerinin yanı sıra kadına ve çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi ile ilgili kampanyalar yapılabilir.

-Kadınların ekonomik özgürlüğü ile ilgili engellerin ortadan kaldırılarak, sosyal güvenliğinin sağlanmasına yönelik çalışmalar yapılabilir.

-Kız çocuklarının erken evlenmelerinin önlenmesi için, parasız eğitimleri sağlanarak okumaya teşvik edilebilir.

SONUÇ; Şiddet bir sağlık sorunudur. Her türlü şiddet insanlık ayıbı olup, dünya’da ve ülkemiz de özellikle kadına ve çocuklara yönelik olan şiddetin son bulmasını, kapitalist sistemin uyguladığı zulüm ve şiddetin son bulması için devletlerin buna göre politika üretmesi gerektiğini üstüme aldığım Misyon gereği bura da deklare etmek istiyorum! Şiddetsiz bir dünya için hırslarımızdan arınıp insanca yaşamak bu kadar zor olmasa gerek…

Nermin AYDINLI-26 Kasım 2013

Yorumlar