Tarihsel Derinlik ve Ergenekon

Değerli okuyucular, Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı (2008-ÜDS Mart Dönemi) sebebiyle yazılarıma ve tespitlerime bir süre ara vermek zorunda kalmıştım. Sınavı atlattıktan hemen sonra sizlerle yeniden kavuşma sevinci ile geçen beş ayın hülasasını yaparken, bir çok olayın bizleri ve ülkemizi fazlasıyla etkilediği ve bazı olayların üzdüğü tespitini edindim.
Bu süre içerisinde şükür Allah’a (c.c) ki ordumuz eşine az rastlanacak şekilde geniş yankılı bir operasyon gerçekleştirdi. Ardından gündeme bomba gibi düşen türban, AKP kapama davası ve bazı gelişmelerin üzerini örtbas ettiği Ergenekon(!) operasyonu. Tüm bu süreçte aslında düğüm nokta, çözüm başlangıcı prensibi ile konuyu Ergenekon üzerinde yoğunlaştıracağım.
Dünya Tarihine İkinci kez çıkış…
Ergenekon, Türklerin tarih sahnesine ikinci kez çıkışıdır. Türk Tarihinde önemli bir yere sahip Ergenekon Destanı kısaca şöyledir;
Türk’e düşman birçok kavim birleşerek Türklerin obasına saldırdılar. Fakat yiğit Türkler bu saldırıyı ustaca ve kuvvetlice püskürttü. Ardından düşmanları, Türkleri yenmenin yolu ancak hileden geçer diyerek bu kez hileli bir saldırı gerçekleştirdiler. Amaçları saldırıp dağınık şekilde kaçmak, peşlerine düşen Türkleri kıstırıp amansız saldırmaktı. Hileleri başarı ile sonuçlandıktan sonra obayı yeniden basıp kalan Türkleri kılıçtan geçirdiler. O çağda Türkler'in başında İl Kagan vardı. İl Kagan'ın da birçok oğlu vardı. Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İl Kagan'ın bir de Tokuz Oguz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oguz tutsak olmuşlardı. On gün sonra ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular. Oturup düşündüler: "Dörtbir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım." Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler.
Türkler'in vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye Ergenekon dediler.
Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon'a sığamaz oldular. Çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki: "Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım.
Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: "Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir." Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tengri'nin yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu.
Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen Bozkurt geldi, Türk'ün önünde dikildi, durdu. Herkes anladı ki yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti. Ve Türkler, Bozkurt'un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon'dan çıktılar.
Türkler o günü, o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, Türklerin bayramı oldu. Her yıl o gün büyük törenler yapılıdır. Bir parça demir ateşte kızdırılıdır. Bu demiri önce Türk kaganı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlardı. Ergenekon'dan çıktıklarında Türklerin kağanı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi. Börteçine bütün illere elçiler gönderdi; Türkler'in Ergenekon'dan çıktıklarını bildirdi. Ta ki, eskisi gibi, bütün iller Türkler'in buyruğu altına girdi.
Bu gelenek asırlarca bozulmadı. Günümüze değin ulaştı ve yine aynı inançla devam edilip, Türklerin dünya sahnesine ikinci kez çıkışları olan Ergenekon Destanı şölenler gibi kutlanmaktadır.
Operasyonun adı Ergenekon!..
Türklük için son derece önem teşkil eden Ergenekon Destanını yukarda özetledim. Gelelim bugünlerde adından sık sık söz edilen ve gündemi gün boyunca işgal ve adı Türk tarihi için önem arz eden bir operasyona; Ergenekon’a.
Aralarında eski ordu mensupları, akademisyenler, siyasiler ve gazeteci-yazarların bulunduğu bir çok isim, devleti yıkmak üzere örgüt kurup eylem hazırlığı içerisinde olmaktan dolayı tutuklandılar. İsimler hakkında fazla yorum yapmaya gerek yok. Çünkü doğruluğu ispat edilinceye kadar hepsi “sanık”tır, “mahkum” değil! Burada bizleri ilgilendiren ve benimde üzerinde duracağım konu şudur;
Öncelikle farz edelim bu insanlar bir araya gelip bir örgüt kurdu. Adını Ergenekon koydu. Peki buna yönelik operasyonun neden adı “Ergenekon”? Emniyet güçleri birçok çete,mafya,örgüt vs. e operasyon düzenlemekte. Ama bunlarda şimdiye kadar aynı adı taşıyan bir operasyon yok. Mesela operasyonun adı balina, balyoz, çekiç vs. gibi.
O halde beni ilgilendiren, Türk Milliyetçisi olarak, tarihimizde önemli bir yere sahip bir ismin bir operasyona verilmesidir. Bu çok acı bir olaydır. Çünkü burada amaç üzüm yemek midir? Bağcıyı dövmek midir? Eğer bu şekilde bir oluşum var ise başka isim seçilip, üzerinde titizlikle durulurdu. Yok böyle değilse gündemi karartmanın yanı sıra Türk Milliyetçiliği başta olmak üzere Türk Tarihine yapılmış bir karalama operasyonudur. Benzer bakıma ele alırsak PKK yandaşları Şemdinli’de bölücü sloganlar atıp izinsiz yürürken, kendini Hoca olarak tanıtan bir şahıs eline Kur’an alıp nutuklar atmıştır. Yine Said Nursi resimlerini alarak yürüyüş gerçekleştirilmiştir. Bunlara cevap gecikmeden yetkili kurumlar ve ilgili kişilerden gelerek karalama kampanyası olduğu söylenmiştir. Peki adı geçen operasyonda neden Ergenekon üzerinde titizlik gösterilmemiştir? O halde olayların hangi boyutta olduğu daha açık görülmektedir.
Bugün Türk Milliyetçiliği üzerine “Ergenekon” adını ve destanını öcü gibi gösterenler, acaba yarınlar için ne hazırlamaktadır? İnternette en çok kullanılan “Google” arama çubuğuna “Ergenekon” yazdığınızda bundan 6-7 ay öncesine kadar Ergenekon Destanı ve ilgili siteler çıkarken şimdi bahsi edilen operasyon çıkmaktadır. Düşünün ki bir Tarih öğretmeni yada Edebiyat öğretmeni öğrencilerine araştırmaları için Ergenekon Destanı’nı ödev verse ve bu öğrenciler internette konuyu araştırsa karşısına önce isim üzerine oynanan karalama kampanyası olan operasyon çıkmaktadır. Bu Milli(!) Eğitim alan öğrencilerimizin ne ile karşı karşıya olduklarını kanıtlar niteliktedir.
3 Mayıs Türkçülük-Turancılık Hareketi…
Milliyetçilik, tüm dünya milletleri arasında geçen mücadelede, sosyal yapıdaki en büyük silah ve güç olma özelliğini korurken Türk milliyetçileri bu duruşu ile 3 Mayıs 1944 günü resmi devlet yetkilileri tarafından her türlü işkence ve zulümle yargılanmışlardır.
Kendi vatanında, milletine olan bağlılığı en açık ve berrak şekilde ifade eden insanlar maalesef bu sevgisinin bedelini en ağır şekilde ödemişlerdir. Fakat Türk milletini emperyalizmin her çeşidinden korumak için; varlıklarını, her yönü ile ortaya sunan Türkçülerin verdikleri mücadele bugün net bir şekilde anlaşılmaktadır. Dün Türkçüleri, Türk milliyetçilerini en ağır şekilde eleştirenler, şimdilerde ise onlara hak vermenin mecburiyetini yaşamaktadırlar.
3 Mayıs 1944; Türk milliyetçiliği hareketinin kendini aksiyon ve muhteva olarak ortaya koyduğu dönüm noktasıdır. Dönemin iktidar sürecini elinde tutanların gayr-ı milli unsurlara kendi eliyle hayat hakkı tanıması karşısında, Türk milletine kara sevdalı Türkçüler tarafından haykırışın en sert ve anlamlı günüdür.
3 Mayıs, Türk milliyetçiliği ülküsünü en sert haykıran H.Nihal Atsız'ın önderliğinde başlatılan kutlu savaşın zafer naralarıyla Türk'ün makus talihinin değiştiği gündür.
3 Mayıs, Türk milliyetçilerine en acımasızlığı yaşatanların karşısında "Çileler bizim rütbemizdir" diyerek, her türlü olumsuzluk ve zorluk karşısında Türk milletine en derin sevginin tüm dünyaya ilan edildiği gündür.
3 Mayıs, Türk'ün değer yargılarını, bizi biz yapan değerleri savunanları hapislere, tabutluklara hapsederek, beyinlerinin körleştiğini ispat edenlerin Türk milliyetçileri tarafından tescillendiği gündür.
3 Mayıs, Atatürk'ün ölümünden sonra, onun Türk milliyetçiliği ölçüsünde geliştirdiği devlet politikasına dinamit koymak isteyenlerin, dinamitlerinin elinde patlatıldığı gündür.
Görüldüğü gibi benzer örtülü operasyonlar aynı ifade ile yapılmıştır. Dün adına Irkçılık-Turancılık denilerek Türklükten soğutma çalışmaları bugün kendini Ergenekon ile göstermektedir.
Devleti yıkmak kolay mı?
Devlet, ortak bir hayatı ve kültürü paylaşan bir toplumda, bu toplumu düzenleme, bu topluma güvenlik, refah ve huzur sağlama amacını güden ve bu amaca yönelik olarak kanun koyma, bu kanunları uygulama, yargılama, cezalandırma gibi güçlere sahip olan kurumdur.
Bir başka deyişle; devlet dediğimiz kurum, şüphesiz her dönem ve her şartta ayakları üzerinde durabilecek, tehditlere karşı savunma geliştirip değişen şartlara göre strateji geliştirip bunları uygulayan ve kaynağını toplumdan alan bir yapıdır.
Terörün dış güçlerce desteklendiği bir ortamda 25 yıldan bu yana kan dökülmesine rağmen devlet düzenini korumuş, düşmanlarına fırsat vermemiştir.
Ne zaman devleti yıkmak isteyen çıkmışsa karşısında ya devletin kendisini yada Devlet-i Ebed Müdded ülküsü için yaşayanları görmüştür.
Devleti yıkmayı değil bir çete, AB(D) destekli PKK dahi başaramamıştır. Asla da başaramayacaktır.
Hal böle iken devleti stratejik kurumları ile ele alırsak eğer, bazı cemaatlerin emniyet birimleri ve askeri birimlerde yapılanma içerisinde olduğu bilinmektedir. Özellikle Emniyet yapılanmasında sınav sorularının ellerine önceden geçtiği çarpıcı belgelerle uzun süre gündemde kalmış olmasına ve bu kişilerin mezuniyet sonunda aldıkları şerefle taşıyacakları kılıçlarını, bağlı oldukları cemaatin liderine teslim etmeleri devleti yıkma girişimi değil de nedir? Düşmana dahi teslim edilmemesi namus bilinilmesine karşın, bağlılıklarını devlete değil de mensubu olduğu cemaate gösterenler neden araştırılmamaktadır? Yetkililer; üç-beş kişiyi olmayan para, alınmayan silah ve birkaç yazıdan dolayı “Devleti yıkma teşebbüsü” ile yargılarken acaba saydıklarımız benzerinde olan kişiler hakkında ne yapmaktadır? Bence hiçbir şey!
Gündem karartmak…
Özellikle bir takım medyanın ve bazı kimselerin işine gelen bu karalama kampanyası ne derece amacına ulaşır bilinmez ama bilinmesi gerekli şey üzeri kapanan olaylardır.
Öncelikle ordumuzun Irak’ın kuzeyine yönelik yaptığı, PKK terör örgütünün kalpgahını vurarak örgütün kalbini durduran operasyona her nedense ABD kontrolünde olduğu izlenimi oluşturulmak istendi. Adamlar uydularından ordunun her hareketini gözlemliyorlardı. Kısa bir ziyaret düzenleyip özellikle Türkiye ve Türk milleti üzerinde bir baskı oluşturmayı amaçlayıp, ordumuzu milletimizin gözünde yıpratmayı amaç edinen ABD, devamında türbanı birilerine fısıldayarak gündemi saptırmaya yönelik çalışmalara başlatmıştır. Ayrıca eski ordu mensuplarını sözde çete ile nitelendirip, ordumuza atıfta bulunmakta bu hain planın diğer yüzüdür.
Gündemde olan vakıflar yasası, bankalar ile ilgili düzenlemeler bir çırpıda örtülmektedir. Değil üç-beş kişi, binlerce kişi dahi bir araya gelse bu devleti ve milleti bölemez. Bunu kan ile denediler olmadı. Ama bölme hususunda maddi açıdan elimizden gidenler ilerisi için bizi bölmenin eşiğine getirecek, nihayetinde Osmanlı gibi hasta adam benzetmesiyle, atardamarlara ölümcül neşter vuruşu yapılacaktır.
Gerekçelerimiz son derece açıktır. Bankacılıkta yabancıların payı %42’ye yükseldi.Adabank Kuveytli’nin, Finans Bank Yunanlı’nın, Oyak Bank Hollandalı’nın, Deniz Bank belçikalı’nın, Türkiye Finans Kuveytli’nin, TEB Fransız’ın, CBank İsrailli’nin, MNG Bank Lübnanlı’nın, Alternatif Bank Yunanlı’nın, Dış Bank Hollandalı’nın, Yapı Kredi’nin yarısı İtalya’nın, Garanti Bankası’nın yarısı Amerikalı’nın. Diğer ülkelerde yabancılara ait banka payları ise şöyle; Almanya’da % 5, İtalya’da % 8, Hollanda’da % 11, İspanya’da % 10, Danimarka’da % 17, Fransa’da % 19. Görüldüğü gibi AB ülkeleri % 20’nin üzerine çıkılmasına izin vermezken biz “Babalar gibi satış”a tanık oluyoruz. Bu devleti yıkmak değil de nedir?
Türk Telekom Lübnanlı ve Suudilere, Telsim İngilizlere, Turkcell’in yarısı Finlilere, Kuşadası Limanı İsraillilere, İzmir Limanı Japonlara, İETT Garajı Dubaililere, Avea Lübnanlılara, Demir Döküm Almanlara ait.
Borsamızda yabancı payı % 70’tir. Yabancı yatırımcılar hazine bono ve tahvillerin % 23’üne, sigorta şirketlerinin % 40’ına sahip. Türkiye’deki 500 büyük sanayi kuruluşunun toplam satışının % 42,5’ini yabancı sermayeli şirketler yapıyor. Toplam karın %44,4’ünü bu şirketler elde ediyor. Toplam ihracatın % 49’unu yabancı sermayeli şirketler yapıyor.
Şimdi sormak gerek; Bu ihanet değil de nedir? Ülkenin dinamiklerine dinamit koyup gücün kontrolünü başkasına vermek değil de nedir? Bu devlete ve millete ihanet değil de nedir?
Son kez sahneye çıkış…
Hal böyle iken, stratejik öneme sahip birçok kurum ve kuruluş hızla satılıp, milli kurumların içi boşaltılarak kadroları tasfiye edilirken acaba tarih yeniden mi başa sarıyor? Tehdidin varlığı ve hızla büyüdüğü şüphesizdir. O halde bize hasta adam rolü biçenler, kendilerince senaryo yazanlar, bizlerin varlığından haberdar değiller. Bizlerin olmazları oldurarak, Ergenekon misali yeni çıkışlar bulup, adaleti ve eşitliği her yere götürdüğümüzü unutmuş olsalar gerek.
Türklüğün güneşi şüphesiz doğacaktır. Demir dağlar eriyecek, milletimiz yeniden rahata ve huzura kavuşacaktır. Bizim olan yine bizde olacaktır.
O halde yeniden gerçekleşecek Ergenekon’a inançla!..
Selam ve dua ile…

İlhami Serdar Karaman
http://www.ilhamiserdarkaraman.com.tr/
20.03.2008-Denizli

Yorumlar