Ana içeriğe atla

Öpülesi El Olmak

Öpülesi ellere ithafen

Eğitim, yaşam boyunca gerçekleşen bir süreç olmanın yanı sıra bu süreci yöneten ve yönlendiren eğitimcilerin süreç içindeki konumu unutulmamalıdır.
Çünkü eğitimcilerin elinde yetişen bir toplum, devamında yine eğitimcilerin etkisi altında yetişmeye devam eder.
Şöyle ki, okul döneminde günümüzün bir çoğu öğretmenlerimizle geçer. Gün içinde sosyal diyalogumuz ve kişilik yapımız öğretmenimize göre şekil alır. Hatta yazımızın bile ilkokul öğretmenimizin tesiri altında geliştiği buna en güzel örnektir. Hal böyle olunca hemen hemen bir çoğumuz çocuk yaştan itibaren öğretmen olmak isteriz. İleriki yıllarda bu düşüncemiz her ne kadar değişse de öğretmenimizin bizlere gösterdiği tavır seçimlerimizde etkili olur. Bugün öğretmen olmayı seçen birçok arkadaşımızın bu mesleği seçerken öncelikle üzerinde oluşan isteğin öğretmenlerinden kaynaklandığı şüphesiz unutulmamalıdır.
İşte bir milletin irfan ordusu arasına katılmanın yüceliği ve sevinci hiç bir şeyle ölçülemez. Ulu Önder Atatürk’ün de Cumhuriyet’in ilk yıllarında ve sonraki yıllarda öğretmen mesleği için girişimde bulunması, harf inkılabı ile millet mektepleri açılması ve halkın bilinçlenmesi, yetiştirilmesi ve eğitilmesi sağlanmıştır. Çünkü gelişen dünyaya göre kendini geliştiren ve dünyayı değiştirecek donanıma sahip bir millet ancak hür ve müreffeh bir konuma ulaşır. Kısacası öğretmenler üzerinde ki vebal oldukça büyüktür. Bu ağır sorumluluğun bilinci ile hareketle başlayan çileli yolculuk yine çile ile devam eder.
Ülkemizde bu çileli yolculuğun tarihsel gelişimine bakarsak, Osmanlılarda 13 bölgeye yayılmış 17 adet öğretmen eğitimi okulu, bir öğretmen eğitimi fakültesi bulunmaktaydı. Artmakta olan ilkokul öğretmeni eğitimi talebini karşılamak için öğretmen eğitimi okullarının sayısı hızla çoğaltılmış ve 1911 yılında sayıları 31’e ulaşmıştır. Bu okulların programları temelde teorik ve akademiktir. Osmanlı devletinin içinde bulunduğu savaş koşulları nedeniyle öğretmen eğitimi üzerinde 1920 yılına kadar ancak küçük değişiklikler yapılabilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin son dönemleri savaş ile geçtiğinden bu dönemlerde öğretmen yetiştirme sorunu oldukça karmaşık olmuştur. 1924-1925 öğretim yılından itibaren Darulmuallimin adı Muallim Mektebi ve 1935’lerden itibaren de öğretmen okulu olarak değiştirilmiştir. Sayıları çok fakat öğrencileri az ve öğretimi yetersiz ilk öğretmen okullarının sayıları azaltılıp öğrenci mevcudu ve öğretiminin niteliği yükseltilmeye çalışılmıştır.
Cumhuriyet yönetimi, ilk yıllarında öğretmenliği bir meslek haline getirmek için yasal çaba harcamıştır. 13 Mart 1924 tarihli Orta Tedrisat Kanununun 1. maddesine göre “muallimlik Devletin umumi hizmetlerinden talim ve terbiye vazifesini üzerine alan, müstakil sınıf ve derecelere ayrılan” bir meslektir.
1926 yılında kabul edilen Maarif Teşkilatına Dair Kanun ile ilkokul öğretmenlerinin yetiştikleri okullar “İlk Muallim Mektepleri” ve “Köy Muallim Mektepleri” olarak iki kısma ayrılmıştır. 1927-1928 öğretim yılında, kırsal bölgelere dönük öğretmen yetiştirme konusunda bir uygulamaya başlanmış, üç sınıflı köy okullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla Denizli ve Kayseri’de iki “Köy Muallim Mektebi” açılmıştır. Dört yıl süren bu uygulamadan beklenen sonuç alınamamıştır.
Daha sonraları bugün ki Eğitim Fakültelerinin temelini teşkil edecek olan köy enstitüleri açılmış devamını eğitim enstitüleri izlemiştir. Eğitim Yüksekokulları öğrenimi 2 yıl daha yükseltilerek bugün ki şeklini almıştır.
Bu gelişim içerisinde öğretmen yetiştirmeyi ortaöğretim kademelerine çeken, daha bilinçli ve mesleki ahlaki nitelikleri bu dönemde kazandıran Anadolu Öğretmen Liseleri’nin etkin rolü asla bertaraf edilemez.
Bu dönemden itibaren geleceğin “öpülesi el” i olma bilinci, mesleki kazanımları ve toplumun ahlaki değerleri ile yoğrulan gençler, üniversitelerin eğitim fakültelerinde örnek teşkil etmektedir. Dört yıllık yüksek öğrenim sonucunda her biri Anadolu’da, Türk bayrağı’nın dalgalandığı her yerde görev alacak öğretmen adayı haline gelmektedir.
Öğretmen açığının hayli arttığı ve dünyanın eğitim reformu gerçekleştirdiği bir dönemde, MEB olarak, devlet politikası haline getirilmesi gerekli eğitim reformları ve öğretmen alımları ile öpülesi ellere sahip olan gençlere, görev hakkı tanınmalıdır.
Zira bahsettiğimiz gibi bir toplumda her şey yetiştirmek mümkündür. Her türlü meslek grupları oluşturmak mümkündür. Fakat geçmişi yüz elli yıllık olan bir meslek grubu asla kolay yetişmez. Ayrıca diğer meslek grupları, öğretmenlik mesleği olmadan yetişmez ve gelişmez.
Özetle, öpülesi el olmak kolay değil, zorlu bir süreçtir. İleriki yıllarda öğretmen adayı gençlerin korkulu rüyası haline gelen KPSS sınav sisteminin kaldırılması ve vakit geçirilmeden bir an önce kadrolu öğretmen olarak görevlendirilmeleri zorunluluk kazanmıştır.
Temennimiz odur ki vakit kaybedilmeden bu zorunluluk gerçekleşir ve Başöğretmen Atatürk’ün bizlere emanet bıraktığı doğrultuda muasır medeniyetler seviyesine ulaşılır.

İlhami Serdar KARAMAN
http://www.ilhamiserdarkaraman.com.tr/

KAYNAKÇA
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÜSTÜNER Geçmişten Günümüze Türk Eğitim Sisteminde Öğretmen Yetiştirme ve Günümüz Sorunları - (İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi)
Koçer, H. Ali (1983) İlkokul Öğretmeninin Yetiştirilmesi 1923-1980 Cumhuriyet Döneminde Eğitim M.E.B Yayını No: 91 İstanbul
Akyüz, Yahya (2001) Başlangıçtan 2001’eTürk Eğitim Tarihi. Genişletilmiş 8. Baskı, ALFA Basım Yayım, İstanbul. Akyüz, Yahya (2003) Eğitim Tarihimizde Günümüze Kadar Öğretmen Yetiştirilmesi ve Sağlanması İlkeleri, Uygulamaları Eğitimde Yansımalar VII: Çağdaş Eğitim Sistemlerinde Öğretmen Yetiştirme Ulusal Sempozyumu, (21-23 Mayıs Sivas), Tekışık Yayıncılık , Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı
Sakaoğlu, Necdet (1992) Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi İletişim Yayınları İstanbul

(Serdar Karaman’ın bu yazısı Çankırı Nevzat Ayaz Anadolu Öğretmen Lisesi’nin Yâran Adlı dergisinin Mart 2008 tarihli 14.ncü sayısında neşredilmiştir.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

UYUŞTURUCU MADDELERİN TANIMI VE SINIFLANDIRILMASI…

UYUŞTURUCU MADDELERİN TANIMI VE SINIFLANDIRILMASI… Elveda TANIK etanik@egm.gov.tr Belirli miktarda alındığında, kişinin sinir sistemine etki ederek, akli, fiziki ve psikolojik dengesini bozan, kişi ve toplum içerisinde ekonomik ve sosyal çöküntü meydana getiren, alışkanlık ve bağımlılık yapan, kullanılmasını, bulundurulmasını, üretilmesini ve satışının kanunlarla yasaklandığı narkotik ve psikotrop sözcükleriyle de tanımlanan maddelere Uyuşturucu madde denir. Uyuşturucu madde kavramı genel anlamda, uyuşturma niteliğine sahip maddeleri ifade eder. Yani uyuşturan, duymaz hale getiren demektir. Bazen de keyif veren, kışkırtan, yatıştıran, uyanıklık sağlayan maddeler içinde kullanılmaktadır. Kişiyi hayattan kopartarak kendisine bağımlı yapan, kişi ve toplum üzerinde (TERÖR, ÇEŞİTLİ HASTALIKLAR, SUÇ ARTIŞI ve EKONOMİ) üzerinde etkileri olan bu maddelerin neler olduğu, nelerden, niçin ve nasıl yapıldığı hakkında bir bilgimiz var mı? Veya merak ediyor muyuz? Gelin, hep ...

UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMININ KİŞİ VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ…

UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMININ KİŞİ VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ… etanik@egm.gov.tr Uyuşturucu madde kavramı; genel anlamda uyuşturma özelliğine sahip maddeleri ifade eder. Yani, uyuşturan, duyarsız hale getiren madde demektir. Önceki yazımda; afyon ve türevleri, kokain ve türevleri, kenevir ve türevleri ile sentetik uyuşturucular olarak sınıflandırmasını anlatmaya çalıştığım uyuşturucu maddelerin kullanımının kişi ve toplum üzerindeki etkilerini gelin hep birlikte görelim. Bu maddelerden; ESRAR; mizacı, düşünceyi ve davranışları olumsuz etkiler. Beyinsel bağlantılarda kopukluk, reflekslerde, koordinasyonda bozukluk yapar. Dikkati dağıtır, paranoya ve muhtemelen psikoza yol açar. Unutkanlığa, yüksek dozda alındığında hayal görmeye neden olur. Bronşit ve akciğer kanseri riskini artırır. Uykulu hal yaratır, hafıza kaybına neden olur. Kalp rahatsızlığı yaratır, ağız ve boğazda kuruluk, gözlerde kanlanma meydana gelir. Erkeklerde sperm sayısında azalma ve kısırlık, kadınlarda tes...

TEK MİLLET İKİ DEVLET

TEK MİLLET İKİ DEVLET “Tek Millet, İki Devlet” bu söz; 30 Ağustos 1991 yılında SSCB çöküşü ile bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan Devletinin, 1992-1993 yılları arasında ki Devlet Başkan Ebulfez ELÇİBEY tarafından, o zaman Azerbaycan’ı ziyaret eden Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanına söylenmiştir. Ebulfez ELÇİBEY “ iki kardeşin yan yana, ayrı ayrı devletler kurduğu nerede görülmüştür. Azerbaycan ve Türkiye olarak en kısa zamanda birleşmeliyiz.” ve “ Biz bir millet iki devletiz” diyerek ülkeler arasındaki bağı bu sözlerle anlatmışlardır. Şu son zamanlarda Ermenistan sınır problemi, iki kardeş ülke arasında ayrılığa yol açsa da, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanının açıklamasıyla her şey eski seyrine dönmüştür. Zaman zaman yanlış anlaşılmalar, sitemler olsa da iki kardeş ülke birbirinden asla vazgeçemez. Çünkü biz tek milletiz. Kavga eden iki kişi birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmediği gibi, kavga etmeyen iki kişide birbirlerini çok sevdiği anlamına gelmez. Bağımsızlıklar...