Ana içeriğe atla

İğneyi Kendine Batıramayanların Çuvalla Yaptığı Gösteri

Aylardır gündemi meşgul eden “Üniversitelerde türban serbestisi” ile ilgili karar onaylandı. Karar aslında hiç şaşırtıcı değildi.
Çünkü itiraz gerekçeleri “laik düzeni yıkmak” olan ve şekil yönünden kararı etkileyen bir davanın sonucunun ne olacağı önceden de belliydi.
Karar hakkında fazla konuşmaya gerek yok. Çünkü Anayasa Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mihenk noktalarından. Bu sebeple kimseyi zan altında bırakmak bizim haddimiz değil. Fakat istismarcıları milletimize anlatmak bizlerin görevidir.
Yine de tarih, mahkeme sürecine sebep veren CHP’yi ve konu hakkında gündemi kullanan AKP’yi karanlık sayfaya not düşecektir. Necip milletimizin vicdanında gerekli sorgu yapılacaktır.
İnşallah başörtülü kardeşlerimizin de eğitim hakkı en kısa zamanda kendilerine verilecektir.
Bundan sonra ne olacak gibi çaresizce bir çıkış aramaktansa, bu güne kadar ne oldu, bugünlere nasıl gelindi diyerek geçmişin izdüşümlerinde analiz yapmak bence en doğru olanıdır.
Çünkü önceden de belirttiğim üzere olay tamamıyla ip cambazlarının sergiledikleri tutumdur. Başörtüsü meselesini kendi siyasal kavramıyla türban hadisesine dönüştürüp, VAKKO türbanlı eşi,kızı ve gelini olanların duygu sömürüsü ile ortaya çıktıkları siyasi bir komplodur. Bizim meselemiz asla türban olmadı, kişiler birbirini hiç bu denli hunharca suçlamadı. Evet bizim bir derdimiz vardı. Ama onun adı türban meselesi değil başörtüsü meselesi idi. Yani Anadolu’da Analarımızın, bacılarımızın başlarına taktığı örtü. Ne zaman ki kıblesini Pentagona çevirenlerin cirit attığı dönemler başladı, ılımlı İslamcılar ve dinler arası diyalogcular türedi, türban Paris’den ithal olunup geldi.
Bugün Televizyon kanallarını açtığınızda, haber bültenlerinde çok farklı görüşlere yer veriliyor. Buda insanı aldatma ve kandırma politikasından başka bir şey değildir. Cemaate yakın ve iktidarın elinde olan kanallar, sanki ağız birliği etmişçesine mağduriyeti gözler önüne sererken, diğer kanadın kanalları ise başı açık kişilerin çarpıcı açıklamalarına yer vererek halkın kutuplaşmasında önemli rol oynuyor.
Özetle aktaracak olursam, karar tepki eden türbanlı kızların bazıları var ki sanki özellikle seçilmiş ve sarf ettikleri sözler özellikle seçilmiş ki böylece kanala sempati duyanların içleri sızlayacak, kanala antipati duyanların ise öfkesini kabartacak nitelikte.
Bunlar neden yapılıyor bunu sorgulayan yok? Rejimi İslami olarak isteyen birkaç kıza şunu sormak gerekir; Acaba İslami rejimde olan kaç ülkede sizin gibi genişletilmiş haklar var? Birisi hedef şaşırtarak Osmanlı Devleti’ni örnek veriyor. Ona şunu sormak lazım acaba kadına seçme ve seçilme hakkı hangi rejimle tanındı? Demokrasi olmasaydı kendi miting. Protesto vs. yapabilir miydi?
Gelelim diğer taraftaki görüşü olan bazılarına. Onlarınki de özenle seçilmiş cümleler. Hiç şaşırmayın. Onlara zaten ne sorulsa Ulu Önder Atatürk’ün ardına sığınarak, sarf ettiği sözlerde Atatürkçülük(!) adını kullanarak diğer tarafı Atatürk’e düşman etmek var. (Ki cemaatlerin bazıları için bu çok büyük koz. Bu söylemleri alarak, ellerindeki gençleri Türk’e ve Atatürk’e düşman yapıyorlar.)
Hal böyle iken asıl mevzumuz gerçekten türban mı? Yoksa bundan beslenen kahpe siyaset mi? Ben önceden de demiştim yine de diyorum; bizim meselemiz var onun adı türban değil başörtüsü meselesi. Bunu kızlarını ABD’de okutan Tayip Erdoğan ve ekibi anlamaz! (Diyelim ki kızları kapalıydı hadi, Türkiye’de okuyamadı, ya oğlu? Oğlu neden yurt dışında okudu?) Kafaları örümcekleşmiş olup, Atatürk’ü kirli politikalarına alet edenler de anlamaz!(Hac vazifesini yapmak isteyen yaşlı bir amcaya, CHP’li Sav tarafından “Hac'da ne işin var, boş yere Araplara para kazandıracaksın...Muhammed seni bırakmaz hem…” diye sarf ettiği iğrenç sözler). Bu meseleyi anlayan ve çözecek olan kişinin imanı kalbinde olmalı, cebinde değil!
Her şeyden önce iğne kendine batmalı ki acıyı hissetmeli ve toplumda kanayan yaranın acısını anlamalı. Bu tabirden hareketle kendi kızları için aynı acıyı yaşamamış olanlar, eşlerinin türbanlarının markası ve pahalı fiyatları ile başörtüsü takan Anadolu kadınının arasındaki uçurumdan habersiz olanlar bunu ancak siyasi ikbal meselelerinde koz olarak kullanır. MHP’den böyle bir teklif gelmezse, türban meselesi dedikleri mesele gündemlerinde dahi olmayan bir hükümete şunu sormak lazım. Değiştirdiğiniz ne? Birkaç temel maddede değişiklik. Bunu 2002’de iktidara geldiğinizde neden yapmadınız peki? Tayip Erdoğan’ın siyasi yasağını kaldırıp Siirt’ten seçilmesine yetkiniz vardı da, türban serbestisine mi yoktu?
Bu millet ihanet oyunlarını çok gördü. Ama bu kadarını asla görmedi.
Siyasi parti temsilcileri; İslamiyet’i ve Atatürk’ü, siyasi sembol olarak kullanmaktan ve bu halkı sömürüp, yetmezmiş gibi birde kutuplara ayırtmaktan vazgeçin!
28 Şubat’ın ardından Cuma çıkışlarında toplaşıp eylem yapan türbanlı kızlar ne oldu? Yoksa 28 Şubat’ın ürünü Erdoğan ve arkadaşlarının rüzgarına mı kapıldılar yada Erdoğan için bu masum(!) kızlar, rüzgar mı oluşturdular?
Cevap ve yorum milletimize aittir.
Konuya son söz İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’dan gelsin. Akif’e sorarlar; “Dünya üzerinde, neden kalkınmış tek bir İslam ülkesi yok?...”
Sorunun yanıtı özetle şudur; “Aman Yarabbi. Kur’an ne söylüyor, biz ne anlıyoruz. ‘Sabır’ katlanmak değil, göğüs germektir. Neye göğüs germek? Sonunda katlanılmayacak acılara katlanmak ıstırabına mahkum olmamak için, önceden her türlü şedaide (zorbalıklara), her türlü mezahime (sıkıntılara), mertçesine, insancasına göğüs germek. Hele de ‘tevekkül’ (Allah’a bırakıp, kadere razı olma)... ‘Tevekkül’, hiç bizim anladığımız mahiyette mi?
Kur’an’ın gösterdiği, Hadis’in gösterdiği tevekkül, bütün esbaba sarıldıktan (tüm yolları denedikten) sonra olan tevekküldür.
Biz cehaletimiz yüzünden, dinimizi bu hale getirdik. Din de bizi bu hale getirdi. İslam Dini, bir miskinlik (uyuşukluk) dini oldu...”1
Bu demek oluyor? Birileri bizim inandığımız değerleri, inanmamızı istediği değerlerle ters-düz etmiş ve bizler inandığımız gibi yaşayamaz hale gelmişiz. Bu süreç halen de devam etmekte.
Cenab-ı Hakk(c.c), bu millete ve devlete ihanet edenlere, inandığı gibi değil yaşadığı gibi inanan bir toplum oluşmasında öncülük eden din tacirlerine ve onu destekleyen din düşmanlarına fırsat vermesin! (Amin)
Selam ve muhabbetle…

İlhami Serdar Karaman
06.06.2008- Denizli
http://www.ilhamiserdarkaraman.com.tr/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

UYUŞTURUCU MADDELERİN TANIMI VE SINIFLANDIRILMASI…

UYUŞTURUCU MADDELERİN TANIMI VE SINIFLANDIRILMASI… Elveda TANIK etanik@egm.gov.tr Belirli miktarda alındığında, kişinin sinir sistemine etki ederek, akli, fiziki ve psikolojik dengesini bozan, kişi ve toplum içerisinde ekonomik ve sosyal çöküntü meydana getiren, alışkanlık ve bağımlılık yapan, kullanılmasını, bulundurulmasını, üretilmesini ve satışının kanunlarla yasaklandığı narkotik ve psikotrop sözcükleriyle de tanımlanan maddelere Uyuşturucu madde denir. Uyuşturucu madde kavramı genel anlamda, uyuşturma niteliğine sahip maddeleri ifade eder. Yani uyuşturan, duymaz hale getiren demektir. Bazen de keyif veren, kışkırtan, yatıştıran, uyanıklık sağlayan maddeler içinde kullanılmaktadır. Kişiyi hayattan kopartarak kendisine bağımlı yapan, kişi ve toplum üzerinde (TERÖR, ÇEŞİTLİ HASTALIKLAR, SUÇ ARTIŞI ve EKONOMİ) üzerinde etkileri olan bu maddelerin neler olduğu, nelerden, niçin ve nasıl yapıldığı hakkında bir bilgimiz var mı? Veya merak ediyor muyuz? Gelin, hep ...

UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMININ KİŞİ VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ…

UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMININ KİŞİ VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ… etanik@egm.gov.tr Uyuşturucu madde kavramı; genel anlamda uyuşturma özelliğine sahip maddeleri ifade eder. Yani, uyuşturan, duyarsız hale getiren madde demektir. Önceki yazımda; afyon ve türevleri, kokain ve türevleri, kenevir ve türevleri ile sentetik uyuşturucular olarak sınıflandırmasını anlatmaya çalıştığım uyuşturucu maddelerin kullanımının kişi ve toplum üzerindeki etkilerini gelin hep birlikte görelim. Bu maddelerden; ESRAR; mizacı, düşünceyi ve davranışları olumsuz etkiler. Beyinsel bağlantılarda kopukluk, reflekslerde, koordinasyonda bozukluk yapar. Dikkati dağıtır, paranoya ve muhtemelen psikoza yol açar. Unutkanlığa, yüksek dozda alındığında hayal görmeye neden olur. Bronşit ve akciğer kanseri riskini artırır. Uykulu hal yaratır, hafıza kaybına neden olur. Kalp rahatsızlığı yaratır, ağız ve boğazda kuruluk, gözlerde kanlanma meydana gelir. Erkeklerde sperm sayısında azalma ve kısırlık, kadınlarda tes...

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ÖNEMİ

Sivil Toplum nedir? Sivil Toplumun faydaları nelerdir? vb. soruları hepimiz sormaktayız. Günümüzde yaygınlaşan, sık sık konuşulan sivil toplum nasıl olmalıdır ve bir ülkenin gelişiminde ki rolü nedir? Sivil Toplum; insanların tek tek yapamadıklarını beraber yapmasıdır. Yani birlikteliği, gönüllülüğü ve dayanışmayı temsil eder.21.yüzyılda önemli bir kavram olan sivil toplum, akademisyenlerin yanı sıra buralara gönül verenlerin de tecrübelerinden yararlanılması gereken yerlerdir. Meslek odaları, sendikalar, vakıflar ve hemşehri dernekleri sivil toplumları oluşturur. Bir ülke de demokrasinin ve ekonominin gelişmesinde sivil toplumun etkisi olduğu kadar da aktif vatandaşlık anlayışını da getirir. Sivil toplum, demokratik bir toplum yaratılmasında, devlet-toplum, birey ilişkilerinin demokratik bir şekilde düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. İnsanların gönüllü olarak bir araya gelmesiyle bir şeyleri yapmak için kurulan sivil toplumlar finansal ve örgütsel sorunlarının yanı sıra ...