Ana içeriğe atla

Eğitim Meselemiz

İnsanoğlu doğumundan ölümüne kadar geçen süre zarfında birtakım değişiklikler kazanır. Sonradan kazanılmış bu davranışlar insanın ruh halini oluşturur. Doğumdan ölüme kadar olan bu aralıkta eğitim önemli yer teşkil eder.Eğitim, uzmanlarca; bireyin hayatında kendi yaşantısıyla kazanılan davranış değişiklikleri olarak ifade edilir. Bu değişiklikler kasıtlı ve planlı olduğu gibi rasgele de olabilir. İşte okullarımızda verilen, belirli bir plan ve program çerçevesinde olan eğitim, formal eğitim olarak adlandırılır.Demek ki çocuklarımız ilköğreniminden itibaren belirli bir plan içinde eğitimini tamamlıyorlar. Peki sizce bu planın arkasında yer alan kişiler kimler? Şüphesiz en önemli yeri Öğretmen teşkil etmektedir. Fakat bu zincir okul-öğretmen-veli- idare-çevre- eğitim programı vs. şekilde çoğalarak gider. Okullarda ise belirli kanunlar çerçevesinde idari kişilerin denetimde eğitim ve öğretim faaliyetleri aksamadan yerine getirilmektedir. Peki her şey bu kadar örgütlü görünürken problem nerdedir? İsterseniz bu konuyu farklı biçimlerde ele alalım.En önemli unsur “Eğitim Politikamız” ın olmayışıdır. Yarınını, daha ilerisini düşünmektense günü birlik oldu bittiye getirilen işler ve hükümetlerin ayak oyunu politikaları bu en önemli unsuru yok etmektedir. Yok ettiği gibi yerine idealist kişiler yetiştirecek, milli hedefler kapsamında hazırlanmış politikalar ortaya koymamaktadır.Bu unsur göz ardından ziyade yok edilerek başlangıçta güçün kaynağını teşkil edenlerin, yani siyasilerin eline bırakılmaktadır.Bunun en önemli ölçütünü atamalardan, haksız unvan edinimlerinden, siyasi il-ilçe başkanlarının Milli Eğitim İdare personelini ablukaya almasından hatta tayini etkilemelerinden görülmektedir. (Ederleri bu eli öpülesi öğretmenlerin 100 de 1 i etmeyen bazı siyasiler, siyasi hükümleri neticesi gelecek nesillerin vebalini de almaktadır). Tabi bunun yanında görevini layıkıyla sürdürüp zamanın devrine dalkavukluk yapmayanlar da vardır.Bunlar, ya sürgün yada hak mahrumiyetiyle görevlerinden uzaklaştırılmaktadır. Eğitim Politikası devamında kurulan heyetler ve uzmanlarca enine boyuna tartışılır, karar aşaması haline getirilip tebliğ edilir. Bu noktada aydınlarımızın maalesef fikirlerini kitaplara döküp para kazanmaları neticesinde bu aşamada bulunan kişilerin de pek samimi olmadığı görülmektedir. Örneğini bu dönem ki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında Peygamber Efendimiz (s.a.v) in gravürünün yayınlanması skandalı ile verebiliriz. Kararın bir alt basamağını idari kurullar, il-ilçe müdürlükleri oluşturur. Devamını okul müdürleri ve öğretmenler takip eder. Aslında bu aşama gündelik hayatla herkesin iç içe olduğu dilimdir. Çünkü veliler bu yetkililerin tamamını ve çevreyi yakinen görmektedir. Daha ilk mücadele kayıtla başlar, “tonton bakan amcaları” açıklama yapar “kayıt parası alınmayacak,kesin emirdir!..” diye oysa okul eksiklikleri, dersliklerin durumu hepimizin malumudur. Bunu idareciler ceplerine atmadığı ve de çok astronomik rakamlar olmadığı sürece veliler tüm gönülleriyle okullarını desteklemektedir. Devamında Öğretmen kadroları belirlenir ama bir çok insan ya mağdur olur yada devrin torpiline göre yerini bulur. Bununla da bitmez sıkıntılar. Öğretmen en güzel öğretimi nasıl sağlarım diye uğraşırken, kimileri oturur kırk dakikalık ders saatinin bitmesini bekler. Kimileri bulunduğu müdürlükten sürgün edilirken, kimileri 1-2 yıllık formalite sınavlarla müdür, müdür yardımcılığına yükselir. Üstten torpilli kişiler yada iktidarın dalkavuk flaması olanlar şube müdürlüğüne, il-ilçe müdürlüklerine hatta kimileri daire başkanlıklarına getirilir. Şimdi yüreği beş para etmeyen yeşil kafalılar,siyaset yosmaları bu konumdayken; mevzuat mı? Çalışma azmi mi? Genç nesilleri yetiştirmenin aşkı mı öğretmenlere “boş ver, işimize bakalım” dedirtecek! Ama ben “boş ver” deyip görevini layıkıyla yapan öğretmenlerin de, çarpık siyasi düzende dimdik ayakta kalabilen öğretmenlerin de ellerinden öperim. Bu düzen içinde yaşama sebeplerimizden biri olan yavrularımızın, çocuklarımızın eğitim alanındaki sıkıntılar sadece bunlarla ibaret değil. 8 yıllık zorunlu eğitim ardından Orta Öğretim Kurumları Sınavı yapılır. Ardından 4 yıllık eğitimleri neticesinde Öğrenci Seçme Sınavı yapılır. Buradan kendilerine yeni ufuklar çizen gençler bilmezler ki bu sınavlar ne sondur ne de son olacaktır. Dört yıllık Yüksek Öğretimleri ardından KPSS-UDS gibi çeşitli sınavlara tabi tutulur ve feleğin çemberinden adeta sık sık elenerek bir yerlere gelir. Bu süre zarfında Öğretmen olanlar hayatlarına bir başlangıç verebilecekken, yerleşemeyen onca aday hayallerine 1 yıl ara verip, daha sıkı çalışmanın olabilirliğini sorgularken asıl bunlara sebep olanların, zamanında alakasız meslekteki şahısları Öğretmen yaptıklarının, 3 ay eğitim alanların öğretmen yapıldığının, kendi kadar 4 yıl eziyet çekmeyenlerin nerelerde olduğunun, “Eğitim” kavramını bilmeyenlerin daire başkanlık koltuklarında,il-ilçe müdürlüklerinde, şube müdürlüklerinde ve birtakım yerlerde oturduklarının hesabını yapmayacaktır. Bu genç arkadaş aslında yüreği onun 1000 de 1’i etmeyen bu ayak takımının hükmü altında kalarak her an bitirilmesi muhtemel “vekil”lik için önlerinde mecburen saygılı olacaktır. Ülkemde bu kısır döngü bu şekilde kendini tamamlayacak ve her nesil, geleceğini göremeyen, ülkesine bağlılıkta tereddüde düşecek bireyler oluşacaktır.Dileğim, hayatının baharında bu sınavlara tabii tutulan değerli arkadaşlarımın ve kardeşlerimin bu hesapları da göz ardı etmemeleridir. Çünkü ne zaman bu sorular kendi kendilerince sorulur ve soruların cevapları bulunur; işte o zaman bu problem kökten ortadan kalkar.Öğretmenler hâlâ unutmayın ki; gelecek nesiller sizlerin eseri olacaktır!..


( Bu yazı “Alnımızda bilgilerden bir çelenk,Nura doğru can Atan Türk Genciyiz.Yeryüzünde yoktur olmaz Türk’e denk,Korku bilmez soyumuz!..” diyerek yemin eden, bu sene ve geçen senelerde mezun olup, “Öğretmen olabilir” belgesi alan binlerce kardeşime ve arkadaşıma ithâfen yazılmıştır. Görevlerini son derece başarılı yapan, devletine, milletine ve ülkesine sadık, yeni nesilleri öğretme çabası içinde olan öğretmenlerimizi ve idarecilerimizi tenzih ederim.)

İlhami Serdar KARAMAN
http://www.ilhamiserdarkaraman.com.tr/
iletişim@ilhamiserdarkaraman.com.tr

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ÖNEMİ

Sivil Toplum nedir? Sivil Toplumun faydaları nelerdir? vb. soruları hepimiz sormaktayız. Günümüzde yaygınlaşan, sık sık konuşulan sivil toplum nasıl olmalıdır ve bir ülkenin gelişiminde ki rolü nedir? Sivil Toplum; insanların tek tek yapamadıklarını beraber yapmasıdır. Yani birlikteliği, gönüllülüğü ve dayanışmayı temsil eder.21.yüzyılda önemli bir kavram olan sivil toplum, akademisyenlerin yanı sıra buralara gönül verenlerin de tecrübelerinden yararlanılması gereken yerlerdir. Meslek odaları, sendikalar, vakıflar ve hemşehri dernekleri sivil toplumları oluşturur. Bir ülke de demokrasinin ve ekonominin gelişmesinde sivil toplumun etkisi olduğu kadar da aktif vatandaşlık anlayışını da getirir. Sivil toplum, demokratik bir toplum yaratılmasında, devlet-toplum, birey ilişkilerinin demokratik bir şekilde düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. İnsanların gönüllü olarak bir araya gelmesiyle bir şeyleri yapmak için kurulan sivil toplumlar finansal ve örgütsel sorunlarının yanı sıra ...

TEK MİLLET İKİ DEVLET

TEK MİLLET İKİ DEVLET “Tek Millet, İki Devlet” bu söz; 30 Ağustos 1991 yılında SSCB çöküşü ile bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan Devletinin, 1992-1993 yılları arasında ki Devlet Başkan Ebulfez ELÇİBEY tarafından, o zaman Azerbaycan’ı ziyaret eden Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanına söylenmiştir. Ebulfez ELÇİBEY “ iki kardeşin yan yana, ayrı ayrı devletler kurduğu nerede görülmüştür. Azerbaycan ve Türkiye olarak en kısa zamanda birleşmeliyiz.” ve “ Biz bir millet iki devletiz” diyerek ülkeler arasındaki bağı bu sözlerle anlatmışlardır. Şu son zamanlarda Ermenistan sınır problemi, iki kardeş ülke arasında ayrılığa yol açsa da, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanının açıklamasıyla her şey eski seyrine dönmüştür. Zaman zaman yanlış anlaşılmalar, sitemler olsa da iki kardeş ülke birbirinden asla vazgeçemez. Çünkü biz tek milletiz. Kavga eden iki kişi birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmediği gibi, kavga etmeyen iki kişide birbirlerini çok sevdiği anlamına gelmez. Bağımsızlıklar...

UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMININ KİŞİ VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ…

UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMININ KİŞİ VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ… etanik@egm.gov.tr Uyuşturucu madde kavramı; genel anlamda uyuşturma özelliğine sahip maddeleri ifade eder. Yani, uyuşturan, duyarsız hale getiren madde demektir. Önceki yazımda; afyon ve türevleri, kokain ve türevleri, kenevir ve türevleri ile sentetik uyuşturucular olarak sınıflandırmasını anlatmaya çalıştığım uyuşturucu maddelerin kullanımının kişi ve toplum üzerindeki etkilerini gelin hep birlikte görelim. Bu maddelerden; ESRAR; mizacı, düşünceyi ve davranışları olumsuz etkiler. Beyinsel bağlantılarda kopukluk, reflekslerde, koordinasyonda bozukluk yapar. Dikkati dağıtır, paranoya ve muhtemelen psikoza yol açar. Unutkanlığa, yüksek dozda alındığında hayal görmeye neden olur. Bronşit ve akciğer kanseri riskini artırır. Uykulu hal yaratır, hafıza kaybına neden olur. Kalp rahatsızlığı yaratır, ağız ve boğazda kuruluk, gözlerde kanlanma meydana gelir. Erkeklerde sperm sayısında azalma ve kısırlık, kadınlarda tes...