Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Çok Satan ve Tarihi Sevdiren Bir Kitap

Son İmparatorluk Osmanlı / Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek 2 Prof. Dr. İlber Ortaylı TİMAŞ YAYINLARI Geçmişten geleceğe tarihi gelişmelere ışık tutarken, tarihin bıraktığı izleri irdeleyen İlber Ortaylı Osmanlı'yı keşfetmeye davet ediyor.. Ortaylı, bu sefer okuru Osmanlı'yı son imparatorluk yapan yönetim şekli, devletlerle olan ilişkileri, farklı kültürlere, dinlere yaklaşımı ve kurumlarıyla kısacası kendine özgü kimliğiyle keşfetmeye devat ediyor.Osmanlı İmparatorluğu tarihin gerçek anlamdaki son üniversal, yani beynelmilel, cihanşümul imparatorluğudur. Akdeniz havzasındaki üç tarihî imparatorluktan birini kuranların torunları ve çocuklarıyız. Osmanlı’nın tarihini, kimliğini bilmek ve anlamak kolay değil; bütün etrafımızı, yani yeryüzünün en esaslı uygarlıklarını tanımamız, incelememiz, Osmanlı’nın kurumlarını, anlayışını, olaylara bakışını bilmemiz lazım. Osmanlı’yı tanıdıkça, araştırdıkça, okudukça kendimizi daha çok sevecek ve tarihimize daha çok ısınacağız. Şüphesiz elini...

Özürlü Gönüller

Özürlü Gönüller 27-12-2006 (Öykü :Ahmet Ünal ÇAM) Gazetenin genel yayın yönetmeni Orhan Zorlu, gazete binasından çıkarken düşünceliydi. Sosyal içerikli bir köşe için şimdiye kadar görüştüğü adaylar içine tam sinmemişti. Gazetenin sosyal içerikli bir köşesi olsun, yoksullar, muhtaçlar ve özellikle özürlülerin sorunlarını gündeme taşısın istiyordu. Orhan Zorlu, yayın yönetmeni olduğundan beri, gazetenin tirajı da, buna bağlı reklam gelirleri de artmıştı. Çevresinden ve gazete üst yönetiminden tebrikler her gün geliyordu. Fakat o biliyordu ki, medya hayatında en ufak tökezlemesinde yerine başkasının getirilmesi sıradan bir şeydi. Bu nedenle hep yenilik ve daha iyiye doğru neler yapılabileceğini düşünürdü. Fakat bu sosyal içerikli köşe tamamen bu çabalarının dışındaydı. Bu konuda tirajı filan düşünmüyor, faydalı bir amaç içeren böyle bir köşeyi gönülden arzuluyordu. Böyle bir köşe için bulacağı kişi empatiyi bilen, empatiyi yaşayan yani kendisini başkasının yerine koyarak düşünebilen, duyg...

Şehir Çobanı

..Kır özlemiyle dolu yürekleriyle şehir hayatına hiç alışamamışlar. Her daim kaybolmaya hazır, tutunmaya çalışanlar ve yalnızlar, ruhları tecavüze uğramış, şehir ışıklarıyla kamaşmış gözleri hep ıslak, yılgın insanlar. Bir köşe başında durup hayatı izleyebilenler...ve gördükleriyle ürküp, koşar adımlarla karanlıkta kaybolanlar...Baktıklarında hırs, intikam ve acıdan başka bir duygu göremedikleri başka insanların arasında sessizce nefes almaya çalışanlar. Şehirde öldüklerinden beri boğucu, et kokulu bir havayı soluyan, nice koyunlar arasında güdülmek yerine bir kırda kaybolmayı tercih edenler ve en uzak kasabanın birinde en kötü adam olarak bile bir afişte aranmayanlar. Ruhlarımızın üstlerine ödül koyanların olduğu şehirlerde, çizgili alınları ve donuk bakışlarıyla bizlere gülümseyenler. Hiçbir şeyi bilmeyenler... Şehir çobanı olmak zordur vesselam, şehir eşkıyalarının arasında. Yaşarken de ölebiliyor insan, mezarını boş ver, bulabilirsen şimdi bir çınar bul, başka bir şey de istemez ha...

Merry Christmas

Yaşadığımız heyecan verici olayları, üzüldüğümüz şeyleri, canımızı yakan türlü insanları ve götürdüklerini düşünme zamanıdır şimdi, şu vakit,hazır yılın sonuna gelmişken... Herkesin beklediği, gördüğü, göremediği, sevindiği ve üzüldüğü şeyler farklıydı elbette; Kimileri için, 26 Mart'taki güneş tutulması Almanya'da yapılan dünya kupası Papa'nın Türkiye'yi ziyareti Kurban bayramının 2 kez yaşanması depeche mode konseri 2005'ten sonra gelen yıl çin takvimine göre köpek yılı aşık olduğum yıl Babam ve Oğlum'u izleyip günlerce ağladığım yıl üniversiteyi bitirdiğim yıl Schumi'nin yarışları bıraktığı yıl vs... bunları ifade etti, bu olaylarla isimlendirildi, anıldı... ve elbette bir süre sonra unutulacak yıllar arasında yer alacak. 1989'u hatırladığımız uzaklıkta, içinde barındırdıklarıyla kalacak, artık masamızda olmayan takvimde. Mevsimlere direnme çabamıza "yaş" demiştik ya evvelden beri, mevsimler değişecek biz hiç değişmeyeceğiz, gülmemiz, ağlama...

Testi Kırılmadan

Türkiye'yi karıştırmak için bu ülkede kimlerin öldürüldüğünü hatırlayalım.Uğur mumcu, Bahriye üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Turan Dursun vs... Konumuz bu kişileri fikirleriyle tartışmak değil. Ölümlerinin sonuçları ve hangi insanları hedef haline getirmesiyle ilgili. Yaşayan ünlü bir yazarımızın öldürülmesi halinde kimlerin suçlanacağına dair bir öykü yazmayı düşünüyordum. (Allah korusun) Öldürülmesi durumunda, ona öfke dolu fikirler beyan edenlerin suçlu durumuna düşeceklerini ama onu öldürmekten ve bu kargaşadan asıl kar edenlerin, kenara çekilip, ülkemizin düştüğü kargaşayı keyifle seyredeceklerini perde arkasıyla (Hayal gücüyle) anlatacaktım. Fakat benim, kötü bir olaya engel olmak, ülkemin ve insanlarımın düşebileceği zorlukları başından engellemek amaçlı bu fikrimin, 'Yaşayan ünlü bir yazarımızı, hedef göstermek ' şeklinde değerlendirilebileceği uyarısıyla çekindim. Bu çekingeme rağmen, özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum, her öfkeli sesiniz, yorumunuz ...

Beyaz Perdeye Yansımayanlar

"annem hep bir kızım olsun ve gamzeli olsun diye sürekli ayva yemiş, bana hamileyken. o yüzden böyleyim, ama annem bunun bir şans olmadığını düşünüyor" işte bu cümleyle anlatıyordu o'nu çok güzel bulanlara, kendini. 1936'da ankara'da doğdu. 1952'de yıldız dergisinin açtığı güzellik yarışması sonucunda oyunculuğa adım attı, 1953'te türkiye 2. güzeli seçildi. aynı yıl istanbul'da yapılan miss europe 1953'te derece alamadıysa da adı, gamzesi ve beni hatırlanacaklar listesindeydi ; ilk filmi; çakırcalı mehmet efe'nin definesi'ydi (ayhan ışık'la) ve ilk evliliğini bu filmin yönetmeni faruk kenç ile yaptı. ilginçtir, bu filmin çekildiği yer olan aydın'daki çakmak çiftliği, 2. evliliğini yapacağı özdemir birsel' indi. ( murat birsel gerçekten oğluysa, bu evlilikten olmadır büyük ihtimalle.) 1960'larda sayısız filmde rol aldı. neriman rolüyle, türk sinemasının küçük hanım efendisi oldu. dönemin kadınlarının, genç kızlarının idolüy...

Dünya Güzeli Ece Ajandası

1913 yılında bir savaş çocuğu olarak dünyaya gelir. tahsilini boğaziçi lisesi'nde yapar. kara kaşlı, kara gözlü, parlak uzun siyah saçlı ve bembeyaz tenlidir. babası "hızır" yangın söndürme aletlerinin mümessili olan halis bey, kızını bizzat teşvik eder ve cumhuriyet gazetesi'nin düzenlediği yarışmada, 3 temmuz 1932'de türkiye güzeli seçilir. aynı ayın sonunda yapılacak olan brüksel'deki yarışmaya hazırlanır, çünkü mustafa kemal, o'nun için şu cümleleri kullanmıştır (aklımda kaldığı kadarıyla); "türk kadınının masumiyetini saflığını çok iyi taşıyan keriman halis, inanıyorum ki bu yarışmada başarı sağlayacaktır" 1.liği, sirkeci garında o'nu karşılamaya gelenlerle birlikte tüm türkiye'de bir bayram havasında kutlanır. türk kadının güzelliğinin tescili, bir yıl sonra 1933'te nazire hanım'ın 1. olmasıyla perçinlenir ancak yarışmada şike var gerekçesiyle türkiye'nin başarısı gölgelenmiş olur ve yarışma 1950'ye kadar bir daha ya...