Ana içeriğe atla

Özürlü Gönüller

Özürlü Gönüller 27-12-2006 (Öykü :Ahmet Ünal ÇAM)

Gazetenin genel yayın yönetmeni Orhan Zorlu, gazete binasından çıkarken düşünceliydi. Sosyal içerikli bir köşe için şimdiye kadar görüştüğü adaylar içine tam sinmemişti. Gazetenin sosyal içerikli bir köşesi olsun, yoksullar, muhtaçlar ve özellikle özürlülerin sorunlarını gündeme taşısın istiyordu.

Orhan Zorlu, yayın yönetmeni olduğundan beri, gazetenin tirajı da, buna bağlı reklam gelirleri de artmıştı. Çevresinden ve gazete üst yönetiminden tebrikler her gün geliyordu. Fakat o biliyordu ki, medya hayatında en ufak tökezlemesinde yerine başkasının getirilmesi sıradan bir şeydi. Bu nedenle hep yenilik ve daha iyiye doğru neler yapılabileceğini düşünürdü. Fakat bu sosyal içerikli köşe tamamen bu çabalarının dışındaydı. Bu konuda tirajı filan düşünmüyor, faydalı bir amaç içeren böyle bir köşeyi gönülden arzuluyordu.

Böyle bir köşe için bulacağı kişi empatiyi bilen, empatiyi yaşayan yani kendisini başkasının yerine koyarak düşünebilen, duygulu bir insan olmalıydı. Kimseyi hor görmemeliydi. Şimdiye kadar ki adaylar da bunu yeterince görememişti. İpuçları, pırıltılar vardı ama yetmiyordu işte. Kimisi köşe hakkında soru sormadan maaşı soruyor, kimisini denemek için, “İş adamlarını üzecek haber yapmanı istemeyiz” deyince de hemen yelkenleri indirip, “Nasıl isterseniz efendim” diye teslimiyetçi, kişiliksiz tavırlara giriyordu. Bu tür adayları gördüğünde Orhan Zorlu öfkelenip içinden “Benim her dediğimi yapacaksan, kendi fikrin önemsiz se, seni ne yapayım, köşeyi de kafama göre oturur kendim yazarım” diye düşünüyor. Sonra adayı gönderiyordu; “-Teşekkür ederim, tüm adaylarla görüştükten sonra adayların hepsine bilgi mektubu göndereceğiz” deyip, başından savıyordu.

Bu gün görüşeceği son adayla, bayan Ayşegül Çankırılı ile bu köşe fikrinde son kararını verecekti. Önceki adayların yapaylığı, samimiyetsizliği nedeniyle ümitsizdi. “Bu sosyal köşe konusunu büyük ihtimalle rafa kaldıracağız” diye düşündü.

Gazeteden çıktı ve hemen yakındaki kafeteryaya yürüdü. Yoğun bir insandı, görüşme ile akşam yemeğini bir arada halletmeyi planlamıştı.

Kafeteryaya girdi ve garsona buluşacağı bayanın ismini ve kim olduğunu söyledi. Garson, köşede oturan bayanı işaret etti. Genç ve güzel bir bayan köşedeki masada oturuyordu. Orhan Zorlu, “Genç ve güzel bir bayan, sosyal konulara kendini ne kadar verebilir ki!” diye düşünüp, suratını buruşturdu. Masaya vardı, gülümsemeye çalışarak elini uzattı;

-Merhaba, ben Orhan Zorlu.
Genç kız, kalkmadan elini uzattı;
-Ben de Ayşegül Çankırılı.

Genç kızın ayağa kalkmamasına bozulmuştu ama bir şey demeden oturdu.

-Buyrun Ayşegül hanım. Konuyu biliyorsunuz, sosyal içerikli bir köşe için halkın içinden, konulara daha yakın bir yazar adayı arıyoruz. Bu konuda düşünceleriniz nedir, hedefleriniz nedir.

-Başvuru formunuzda, özellikle özürlülerin yaşam sorunları konusunu da belirtmiştiniz.

-Evet, bu konu fazla işlenmiyor, gündeme gelmiyor. Genel sosyal konuların içinde bunu ön plana çıkarmayı tercih ederiz.

-Ben genel sosyal konuları da takip ediyorum ama ben de özürlüler konusunu daha çok incelemek, daha çok ön plana getirmek istiyorum. Zaten başvuru sebeplerim içinde en çok bu etkiledi beni.

Orhan Zorlu, genç kızı şöyle bir inceledi. “Beni etkilemeye çalışıyor galiba” diye düşündü.

-Özürlü bir arkadaşınız mı var?

-Yakın arkadaşlarım içinde yok.

-Özürlü bir akrabanız mı var?

-Hayır.

Orhan Zorlu sesini biraz sertleştirerek;
-Bakın hanfendi, biz laf olsun diye bir köşe açmak istemiyoruz. Mesela ne yazacaksınız özürlü yaşamıyla ilgili.

Genç kız bozuntusunu belli etmemeye çalıştı;
-Bir özürlünün otobüse binmesi, kaldırımdan kaldırıma özürlü arabasıyla geçmesi dahi ne kadar zor. Bunları insanlara hatırlatmaya, çözüm bulmaları için teşvik etmeye çalışacağım.

-Özürlüleri az da olsa gözlemlemişsiniz, ama yeter mi. Bir özürlünün ruh halini anlayabilir misiniz.

Orhan Zorlu’nun sesindeki hafif öfkeli, hatta küçük görücü tona aldırmamaya çalıştı.
-Sanırım

-Sanırım, sanırım. Nerden anlayacaksınız hanfendi. Empati nedir biliyor musunuz ?
-Şu anda uyguluyorum.

Orhan Zorlu’nun sesindeki öfke yerini şaşkınlığa bıraktı.
-Nasıl !
-Kendimi sizin yerinize koyup, öfkeli halinizi anlamaya çalışıyorum.

Önceki adaylar, Orhan beyin huyuna gidip, öfkeli ses tonunda, yatıştırıcı konuşmaya çalışmışlardı ama bunun sesinde böyle bir amaç olmadığı belliydi.
-Bakın herşeye hazır cevapsınız, belli ki güzel bir bayan olmanız sizi şımartmış. Ama kusura bakmayın ki bu köşe için daha ciddi şartlar arıyoruz.

Ayşegül sesini ciddileştirdi;
-Ben güzelliği ile ön planda olmaya çalışan biri değilim. Adayınızda aradığınız ama bende bulamadığınız ayrıntı nedir ki?

Aday’ın hiç alttan almayan tavrına iyice şaşırmıştı.Genç kız devam etti;
-Bir insanı anlamak, halini düşünmek için, her şartta onun gibi olmak gerekmez ki. Az önce dediğiniz gibi empatiye yeterince vakıf olan, kendisini gönülden başkasının yerine koyabilen biri, bence bunu başarabilir.

Orhan Zorlu, genç kızın bu hazır cevaplığını içinden ‘ukala’ olarak tanımladı. Çantasından birkaç kağıt çıkardı.
-Arkadaşlar, ‘kişilik çözümleme testleri’ diye birkaç soru hazırlamış.
Bir an durdu, sorulara göz gezdirdi; ” En sevdiğiniz şarkı, sanatçı, şair, yazar, son okuduğunuz kitap” sorular böylece uzayıp gidiyordu. Bunlara vakit ayırmak bile sıkıcı geliyordu aslında.
-Bu sorulara cevaplarınızı alalım. Gerçi bana çocukca geliyor ama neyse. İlk soru; en sevdiğiniz şarkı ?

Genç kız bir an düşündü ve duyulmamış bir şarkı mırıldandı;
- El ele kırlarda koşsak seninle, doyasıya , içten gülsek seninle

-Ooo, şarkılarla aranız çok iyi. Duyduğunuz şarkıları hemen ezberliyorsunuz galiba.

-Bu duyduğum bir şarkı değil, sözleri bana ait, benden başkasının pek bilmediği bir şarkı.

Orhan Zorlu, test kağıtlarını asabi asabi toplayıp çantaya koydu.
-Çocukça olduğunu biliyordum zaten.

Tekrar bakışlarını genç kıza çevirdi;
-Bakın genç hanım, ben başarılı bir gazeteciyim, belki takip ediyorsunuzdur, başarılı da bir yöneticiyim. Bu başarımı insanları gözlememe, kısaca insan sarrafı olmama borçluyum desem yalan olmaz. Ön yargılı olmamaya çalışıyorum ama sizin hakkınızda fazla umutlu değilim.

Orhan bey, hala genç kızın yalvaran bir ifade tarzına geçmesini bekliyor, geçmeyince de “Maddi durumu iyi demek ki “ diye düşünüyordu.

-Hayırdır Orhan bey. Hem ön yargılı olmamaya çalışıyorum diyorsunuz, hem de benim hakkımda yargıya varmışsınız bile. Nedir sebebi.
-Açık sözlü olacağım için kusuruma bakmazsınız umarım.

-Buyrun.

-Masanıza gelip elimi uzattığımda, ayağa kalkma nezaketinizi bile göstermediniz. Bu kendinize güvenden de kaynaklansa, ihtimal amiriniz olacak birine saygısızlık görüntüsü vermez mi sizce.
Genç kızın yüzünde buruk bir gülümseme dolaştı. Bir an sanki cevap verip vermemek için düşündü;
-Başvuru formunda ayağa kalkma şartını göremedim.
-Ben kendimi sert sanırdım, siz daha sert cevaplar veriyorsunuz. Bu gün sol tarafınızdan mı kalktınız nedir.
-Ben hiçbir zaman sol tarafımdan kalkmam…
Orhan bey, bu cevabın manasını tam anlayamayıp, kızın yüzüne bakarak çözmeye çalıştı. “Dindar olduğunu mu ima etmek istedi acaba “ diye düşündü.
-Anlaşılan bu işe fazla ihtiyacınız yok, sizi fazla tutmayım. Genç kız sesindeki hüzünlü buğuyu engelleyemedi.
-Maddi olarak mı, manevi olarak mı?
Orhan bey bu asi genç kıza küçümser gözlerle baktı ve sesindeki vurguya dikkat ederek adeta heceler gibi konuştu;
-Sizin bu işe hangi açıdan ihtiyacınız var, maddi mi, manevi mi ?
Genç kız, başını dik tutmaya çalıştı;
-Hem maddi, hem manevi.
Yemeği bitmişti, hesabı ödeyip ayağa kalktı, elini uzattı;
-Ayşegül hanım, bu görüşme değerlendirilecek ve diğer adaylarla beraber size de sonuçları göndereceğiz.
Orhan Zorlu’nun yüzü bir anda allak bullak oldu, genç kız konuşmasındaki ikazına rağmen yine ayağa kalkmamıştı. Kızın uzattığı eli sıkarken çoktan kararını vermişti, “ ‘Sosyal Köşe’ işi belirsiz bir tarihe kadar rafa kaldırılacak” diye.
Kafeteryadan çıktığında düşünceler içindeydi. Kızgınlığının arkasında bir şeyler öfkesini frenliyor gibiydi. Sislerin ardından bir düşünce belirip kayboluyor gibiydi. Sonunda kendisini rahatsız eden cümle aklına geldi, ‘SIZI’ adlı öykü kitabında rastladığı o cümle; “Büyük insanlar, görünen sebeple karar vermezler, çünkü görünen sebebin de, görünmeyen bir sebebi olabilir” yazıyordu. Önce boş vermek istedi, “Saygısız davrandı, ukalalıktan başka ne sebebi olacak ki bunun.” Diye düşündü. Sonra, iç huzursuzluğunu böyle yenemeyeceğini anladı. Döndü, kafeteryanın çıktığı kapısından değil, uzaktaki kapısından içeri girdi. Bakışlarındaki öfke kaybolmamıştı. Uzaktaki bir masaya oturdu ve genç kızı gözlemeye başladı.
Genç kızın bakışlarına hüzün ve umutsuzluk yerleşmişti. Önündeki meyve suyunu bitirdikten sonra garsona seslendi. Orhan Zorlu “Ben hesabı ödemiştim, garsona niye sesleniyor acaba ?” diye düşündü.
Garson, genç kızla konuştuktan sonra uzaklaştı, dönüşünde elinde bir çift koltuk değneği vardı. Orhan Zorlu, burun damarlarının sızladığını, içinin sıkıştığını hissetti. “-Demek, demek sol ayağın olmadığı için, hiç sol tarafından kalkmadığını söyledin ha… Oysa bu gün ben sol tarafımdan kalkmışım. Ayağa kalkmamasının nedeni de buymuş ha..” Gözünde beliren yaşları çaktırmadan silmeye çalışarak, başka kapıdan çıkıp genç kızı izlemeye devam etti. Genç kızın, bir taksiye binip gideceğini sanıyordu ama otobüs durağına yürüyüşünü, zorlukla binişini gözledi.
Orhan Zorlu, öfkeyle söylendi; “İnsan sarrafı Orhan Zorlu ha… yazıklar olsun sana. Kızcağız zorda olduğuna dair ipucu bile vermemeye çalıştı, yalvarmadı, hep başı dik durdu, özürlü oluşunu bile sakladı… sen ne yaptın.” Çantasından formları çıkarıp, ‘Ayşegül Çankırılı’ başlıklı forma ‘uygundur’ diye yazıp imzaladı. Sonra hayatta bir defa duyduğu şarkıyı gözyaşlarıyla mırıldanarak yürümeye başladı; “El ele kırlarda koşsak seninle, doyasıya, içten gülsek seninle

Ahmet Ünal ÇAM 29-12-2006 Saat 12:10 http://huzur.sehri.com


Özürlü
Bir fakiri, bir muhtacı görmezsin
Baktım ki kalbi mühürlüsün.
Her bir yanın sağlam ama
Anladım, vicdanen özürlüsün
.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

UYUŞTURUCU MADDELERİN TANIMI VE SINIFLANDIRILMASI…

UYUŞTURUCU MADDELERİN TANIMI VE SINIFLANDIRILMASI… Elveda TANIK etanik@egm.gov.tr Belirli miktarda alındığında, kişinin sinir sistemine etki ederek, akli, fiziki ve psikolojik dengesini bozan, kişi ve toplum içerisinde ekonomik ve sosyal çöküntü meydana getiren, alışkanlık ve bağımlılık yapan, kullanılmasını, bulundurulmasını, üretilmesini ve satışının kanunlarla yasaklandığı narkotik ve psikotrop sözcükleriyle de tanımlanan maddelere Uyuşturucu madde denir. Uyuşturucu madde kavramı genel anlamda, uyuşturma niteliğine sahip maddeleri ifade eder. Yani uyuşturan, duymaz hale getiren demektir. Bazen de keyif veren, kışkırtan, yatıştıran, uyanıklık sağlayan maddeler içinde kullanılmaktadır. Kişiyi hayattan kopartarak kendisine bağımlı yapan, kişi ve toplum üzerinde (TERÖR, ÇEŞİTLİ HASTALIKLAR, SUÇ ARTIŞI ve EKONOMİ) üzerinde etkileri olan bu maddelerin neler olduğu, nelerden, niçin ve nasıl yapıldığı hakkında bir bilgimiz var mı? Veya merak ediyor muyuz? Gelin, hep ...

UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMININ KİŞİ VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ…

UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMININ KİŞİ VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ… etanik@egm.gov.tr Uyuşturucu madde kavramı; genel anlamda uyuşturma özelliğine sahip maddeleri ifade eder. Yani, uyuşturan, duyarsız hale getiren madde demektir. Önceki yazımda; afyon ve türevleri, kokain ve türevleri, kenevir ve türevleri ile sentetik uyuşturucular olarak sınıflandırmasını anlatmaya çalıştığım uyuşturucu maddelerin kullanımının kişi ve toplum üzerindeki etkilerini gelin hep birlikte görelim. Bu maddelerden; ESRAR; mizacı, düşünceyi ve davranışları olumsuz etkiler. Beyinsel bağlantılarda kopukluk, reflekslerde, koordinasyonda bozukluk yapar. Dikkati dağıtır, paranoya ve muhtemelen psikoza yol açar. Unutkanlığa, yüksek dozda alındığında hayal görmeye neden olur. Bronşit ve akciğer kanseri riskini artırır. Uykulu hal yaratır, hafıza kaybına neden olur. Kalp rahatsızlığı yaratır, ağız ve boğazda kuruluk, gözlerde kanlanma meydana gelir. Erkeklerde sperm sayısında azalma ve kısırlık, kadınlarda tes...

TEK MİLLET İKİ DEVLET

TEK MİLLET İKİ DEVLET “Tek Millet, İki Devlet” bu söz; 30 Ağustos 1991 yılında SSCB çöküşü ile bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan Devletinin, 1992-1993 yılları arasında ki Devlet Başkan Ebulfez ELÇİBEY tarafından, o zaman Azerbaycan’ı ziyaret eden Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanına söylenmiştir. Ebulfez ELÇİBEY “ iki kardeşin yan yana, ayrı ayrı devletler kurduğu nerede görülmüştür. Azerbaycan ve Türkiye olarak en kısa zamanda birleşmeliyiz.” ve “ Biz bir millet iki devletiz” diyerek ülkeler arasındaki bağı bu sözlerle anlatmışlardır. Şu son zamanlarda Ermenistan sınır problemi, iki kardeş ülke arasında ayrılığa yol açsa da, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanının açıklamasıyla her şey eski seyrine dönmüştür. Zaman zaman yanlış anlaşılmalar, sitemler olsa da iki kardeş ülke birbirinden asla vazgeçemez. Çünkü biz tek milletiz. Kavga eden iki kişi birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmediği gibi, kavga etmeyen iki kişide birbirlerini çok sevdiği anlamına gelmez. Bağımsızlıklar...