Ana içeriğe atla

Kayıtlar

DUR BE DELİ GÖNÜL!

“Neyin varda bugün niye yazmıyon. Kalem seni parça parça parça kırarım. Kiminin elinde yüce ilahsın. Yobazın başında sahte külahsın. Cahilin elinde korkunç silahsın Kalem seni parça parça kırarım” (Aşık Gülabi), Yazsam bi türlü, yazmasam bi türlü. Sussam bi türlü, konuşsam bi türlü. Düşünceme prangalar vuruldu. Beynim zonkluyor, uykularım kaçıyor. Dur be deli gönül, bırak kalemi kağıdı. Bırak da seyret şu alemi. Seyret ama görme. Gözlerin kör, kulakların sağır olsun… “Hızır paşa bizi berdar etmeden Açılın kapılar şaha gidelim Siyaset günleri gelip yetmeden Açılın kapılar şaha gidelim” (Pir Sultan Abdal) Belli ki herkes memnun halinden. Herkes memnun ki sormadan, sorgulamadan dinliyor ekran bülbüllerini. Zengin zevki sefasında. Kimin umurunda anayasa, ülke ekonomisi, halkın hali! Kafalar karışık. Kurumlar allak pullak. Çık çıkabilirsen işin içinden! “Miskin adem oğlanı, nefse zebun olmuştur Hayvan canavar gibi, otlamağa kalmıştır. Hergiz ölümün sanmaz, ölesi günin anmaz Bu dünya...

NEDİR BU KİN BU ÖFKE!

Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığının prim yaptığı bu günlerde yalanlara, çarpıtmalara karşı kandırılmamak için tarihimizin doğru öğrenilmesi gerekir. Tarihi unutanlara kısa bir şekilde hatırlatma ihtiyacı olduğu kanısındayım. V.Mehmet Reşat (1909-1918) döneminde Trablusgarp’ı işgal etmek isteyen İtalya’nın 29 Eylül 1911’de Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan etmesiyle Osmanlı kendisini Balkan savaşları, 1.Dünya savaşının içinde buldu. Bu savaşlar aleyhte sonuçlandı. Trablusgarp da gönüllü olarak savaşan ve içlerinde Mustafa Kamal’inde bulunduğu Osmanlı ordusunun genç subayları (1912-1913)Balkan savaşlarında da görev aldı. Son Osmanlı padişahı Vahdettin çok ağır şartlar taşıyan Mondros Mütarekesini imzaladıktan sonra işgaller başladı. Osmanlı işgal altında… Ülkenin her bir yanında Fransız’ı, İngiliz’i, İtalya’nı, Yunan’ı cirit atıyor. Ermeniler ise doğu Anadolu’ya doğru ilerliyordu. Topraklar parsel parsel paylaşılırken, yağma, talan kol geziyor. Gençler cephelerde, yaşlısı, kızı, kızanı...

ERMENİ MESELESİ

Tarihte Ermeni meselesi ülkemizin en büyük sorunlarından birisidir. İsviçre’den sonra şimdi de Fransız Senatosu, “Ermeni soykırımının reddedilmesi suç sayılacak ve aksine hareket edenlere bir yıla kadar hapis ile 45 bin Euro para cezası verilmesi” ile ilgili tasarıyı kabul etti. Özgürlüklerin beşiği olduğu söylenen Avrupa verilen bu tek taraflı kararla bakalım bundan sonra nasıl davranacak? Bu çifte standart değil de nedir? Türkiye ve Fransa arasında olan dostluğun bitirilmesi uğruna bilgi ve belgelere bakılmadan verilen tek taraflı bu karar Türkiye’yi ve Türk Ulusuna vurulan bir darbedir. Tamamen yeniden seçilmek uğruna aldırdığı bu tasarının mimarı Sarkozy’e, sanırım Ermeni çetelerinin Türklere yaptığı toplu katliamlarını hatırlatmak gerekir; “Berlin Antlaşması'nın imzalanması ile Ermeni sorunu iki yönde gelişmiştir. Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı devleti üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'n...

İşte bütün mesele bu!

İnsanın dünya’ya bakış açısı eleştirici ve sorgulayıcı mı? Yaşananlara yaklaşımımız nasıl olmalıdır? Evet, biraz felsefi yönden yaklaşırsak insan; evrende düşünen, anlamaya çalışan, eleştiren, yorumlayan bir varlıktır. Lakin, bir çok insan yaşananlara ve dünya’da değişimlere fazla takılmadan ve sorgulamadan hayatını sürdürür. Ya da hayatı anlamsız ve bir dizi tesadüf olarak görür. Bazılarını ise, toplumun krizi birçok şeyi sorgulamaya zorlar. Hayatta değer taşıyan her şeyin çaba gerektirdiğini duyarlı olanlar bilir. Çıkar ve rant onlar için önemli değildir. Toplumun aydınlanması ve ülkenin geleceği için doğruların yanında olmayı yeğler.Yazmak ya da yazmamak. İşte bütün mesele bu! Evet, günümüz de eleştirmek, eleştirilmek yasak hale geldi. Kuşkusuz yaşam her ne kadar karmaşık olsa da şaşkınlık içinde izliyoruz olup bitenleri... Yeri geldiğinde kişilik haklarına saygılı bir şekilde devletin en yüksek kademesinde olanların yaptıkları hakkında yazılmayacak, çizilemeyecekse biz demokrasinin...

HAŞA KİMİN HADDİNE!

Son günlerde her şey birbirine girmiş durumda. Daha önce ki yazılarımda da belirttiğim gibi artık şaşırmıyoruz olanlara. Kanıksadık ve sıradanlaştı yaşananlar… Hayatımızdan memnun muyuz? Gelecekten ne bekliyoruz? Acaba kaçımız bu soruları kendimize soruyoruz. Belki de hayat hikayelerimizin sıradan olduğunu düşündüğümüz için üzerinde durmuyoruz. Ya da birileri hayat hikayemizi yazıyor bizlere de figüranlık yapmak düşüyor. Düşünmeden-duygularını belirtmeden yaşamak, yaşamak mı dır? Eleştirilmekten, eleştirmekten korku ise yaşamak, yaşamak mı dır? Bulunduğun topraklara, vatanına, milletine kul, köle olmak yaşamanın anlamı değilse nedir yaşamak? Şehit haberleri,Evlatlarını kara toprağa veren ana-baba-eş-çocuklar, Laikler, anti laikler, PKK çığlığı atanlar, Paşaların tutuklanmaları, Dost ahbap ilişkileri ile yapılan atamalar, Atama bekleyen öğretmenler, Milletvekilliği için kıyasıya savaşan siyasiler, Vekil maaşı ile geçinemeyen halkın temsilcileri, Servetlerine servet katmak için çalışan k...

HA BABAM, YE BABAM...

Bir yılı acısıyla tatlısıyla geride bıraktık. Ülkemiz de o kadar çok traji-komik olaylara şahit oluyoruz ki tepki vermemiz gereken olaylara duyarsızlaşıyor, basit olaylara inanılmaz tepkiler veriyoruz. İşte Türkiye! Ağlanacak halimize gülüyoruz maalesef. Yoksulluk almış başını gidiyor. Gitmesine gidiyor da ‘bal tutan parmağını yalar’ diyerek oldukça da hoşgörülüyüz nedense! Kapitalist sistemin ağında ağırlaşan yaşamın içinde yok olup gidiyoruz. Yıllar yılları kovalarken devler, kendinden güçsüzleri yok etmek için elinden geleni yapmaktadır. Dünya’da yok olmaya yüz tutmuş yaşam kaynakları nedeniyle, henüz keşfedilmemiş, doğasına fazla dokunulmamış, zenginlik kaynakları olarak görülen ve hayati değer taşıyan hava, su, toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve madenler doğaca zengin, kültürel ve gelişme açısından yoksun ülkeler, emperyalist güçlerin iştahını kabartmaktadır. Bu nedenle yardım etme bahanesiyle gelişmemiş ülkelere yaptırımlar uygulanmış ve hatta bu ülkeler kendilerinin sömürgesi ha...

TOPLUMSAL DUYARLILIK

Ülkemizde gündem hızla değişiyor. İnsanların ilgi alanları, siyaset ve medyanın yönlendirmesiyle Tv.dizileri, mağazin ve özellikle de kadın programları maalesef. Birtakım değerlerimizin, kültürümüzün yok olup gittiğini yaşam kargaşası içinde anlamıyoruz. Kendimizi yaşantımıza ve çıkarlarımıza öyle bir kaptırmışız ki, yaşamın yani hayatta kalmanın kimileri için çok zor olduğunu bile göremiyoruz… Toplum olarak nereye gidiyoruz? Örf ve adetlerine, gelenek ve göreneklerine bağlı olan, birlik ve beraberliğe önem veren Türk toplumu batılılaşma-modernleşme ve teknolojinin hayatımıza girmesiyle birlikte hızla değişim süreci yaşamaktadır. Saygı, sevgi, sadakat, vefa, iyi niyet, yardımseverlik, misafirperverlik, hoşgörü, nezaket gibi kavramlar maalesef unutulmaya başlamıştır. İnsanoğlu duyarlılığını yitiriyor mu? İnsanoğlunun kendisine, çevresine, doğal ortama ve olaylara duyarsız kalması insanlığını yitirmesi değil de nedir sizce? İlgisizlik ve duyarsızlık insana özgü olmayan bir dav...