Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2006 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Özürlü Gönüller

Özürlü Gönüller 27-12-2006 (Öykü :Ahmet Ünal ÇAM) Gazetenin genel yayın yönetmeni Orhan Zorlu, gazete binasından çıkarken düşünceliydi. Sosyal içerikli bir köşe için şimdiye kadar görüştüğü adaylar içine tam sinmemişti. Gazetenin sosyal içerikli bir köşesi olsun, yoksullar, muhtaçlar ve özellikle özürlülerin sorunlarını gündeme taşısın istiyordu. Orhan Zorlu, yayın yönetmeni olduğundan beri, gazetenin tirajı da, buna bağlı reklam gelirleri de artmıştı. Çevresinden ve gazete üst yönetiminden tebrikler her gün geliyordu. Fakat o biliyordu ki, medya hayatında en ufak tökezlemesinde yerine başkasının getirilmesi sıradan bir şeydi. Bu nedenle hep yenilik ve daha iyiye doğru neler yapılabileceğini düşünürdü. Fakat bu sosyal içerikli köşe tamamen bu çabalarının dışındaydı. Bu konuda tirajı filan düşünmüyor, faydalı bir amaç içeren böyle bir köşeyi gönülden arzuluyordu. Böyle bir köşe için bulacağı kişi empatiyi bilen, empatiyi yaşayan yani kendisini başkasının yerine koyarak düşünebilen, duyg...

Şehir Çobanı

..Kır özlemiyle dolu yürekleriyle şehir hayatına hiç alışamamışlar. Her daim kaybolmaya hazır, tutunmaya çalışanlar ve yalnızlar, ruhları tecavüze uğramış, şehir ışıklarıyla kamaşmış gözleri hep ıslak, yılgın insanlar. Bir köşe başında durup hayatı izleyebilenler...ve gördükleriyle ürküp, koşar adımlarla karanlıkta kaybolanlar...Baktıklarında hırs, intikam ve acıdan başka bir duygu göremedikleri başka insanların arasında sessizce nefes almaya çalışanlar. Şehirde öldüklerinden beri boğucu, et kokulu bir havayı soluyan, nice koyunlar arasında güdülmek yerine bir kırda kaybolmayı tercih edenler ve en uzak kasabanın birinde en kötü adam olarak bile bir afişte aranmayanlar. Ruhlarımızın üstlerine ödül koyanların olduğu şehirlerde, çizgili alınları ve donuk bakışlarıyla bizlere gülümseyenler. Hiçbir şeyi bilmeyenler... Şehir çobanı olmak zordur vesselam, şehir eşkıyalarının arasında. Yaşarken de ölebiliyor insan, mezarını boş ver, bulabilirsen şimdi bir çınar bul, başka bir şey de istemez ha...

Merry Christmas

Yaşadığımız heyecan verici olayları, üzüldüğümüz şeyleri, canımızı yakan türlü insanları ve götürdüklerini düşünme zamanıdır şimdi, şu vakit,hazır yılın sonuna gelmişken... Herkesin beklediği, gördüğü, göremediği, sevindiği ve üzüldüğü şeyler farklıydı elbette; Kimileri için, 26 Mart'taki güneş tutulması Almanya'da yapılan dünya kupası Papa'nın Türkiye'yi ziyareti Kurban bayramının 2 kez yaşanması depeche mode konseri 2005'ten sonra gelen yıl çin takvimine göre köpek yılı aşık olduğum yıl Babam ve Oğlum'u izleyip günlerce ağladığım yıl üniversiteyi bitirdiğim yıl Schumi'nin yarışları bıraktığı yıl vs... bunları ifade etti, bu olaylarla isimlendirildi, anıldı... ve elbette bir süre sonra unutulacak yıllar arasında yer alacak. 1989'u hatırladığımız uzaklıkta, içinde barındırdıklarıyla kalacak, artık masamızda olmayan takvimde. Mevsimlere direnme çabamıza "yaş" demiştik ya evvelden beri, mevsimler değişecek biz hiç değişmeyeceğiz, gülmemiz, ağlama...

Testi Kırılmadan

Türkiye'yi karıştırmak için bu ülkede kimlerin öldürüldüğünü hatırlayalım.Uğur mumcu, Bahriye üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Turan Dursun vs... Konumuz bu kişileri fikirleriyle tartışmak değil. Ölümlerinin sonuçları ve hangi insanları hedef haline getirmesiyle ilgili. Yaşayan ünlü bir yazarımızın öldürülmesi halinde kimlerin suçlanacağına dair bir öykü yazmayı düşünüyordum. (Allah korusun) Öldürülmesi durumunda, ona öfke dolu fikirler beyan edenlerin suçlu durumuna düşeceklerini ama onu öldürmekten ve bu kargaşadan asıl kar edenlerin, kenara çekilip, ülkemizin düştüğü kargaşayı keyifle seyredeceklerini perde arkasıyla (Hayal gücüyle) anlatacaktım. Fakat benim, kötü bir olaya engel olmak, ülkemin ve insanlarımın düşebileceği zorlukları başından engellemek amaçlı bu fikrimin, 'Yaşayan ünlü bir yazarımızı, hedef göstermek ' şeklinde değerlendirilebileceği uyarısıyla çekindim. Bu çekingeme rağmen, özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum, her öfkeli sesiniz, yorumunuz ...

Beyaz Perdeye Yansımayanlar

"annem hep bir kızım olsun ve gamzeli olsun diye sürekli ayva yemiş, bana hamileyken. o yüzden böyleyim, ama annem bunun bir şans olmadığını düşünüyor" işte bu cümleyle anlatıyordu o'nu çok güzel bulanlara, kendini. 1936'da ankara'da doğdu. 1952'de yıldız dergisinin açtığı güzellik yarışması sonucunda oyunculuğa adım attı, 1953'te türkiye 2. güzeli seçildi. aynı yıl istanbul'da yapılan miss europe 1953'te derece alamadıysa da adı, gamzesi ve beni hatırlanacaklar listesindeydi ; ilk filmi; çakırcalı mehmet efe'nin definesi'ydi (ayhan ışık'la) ve ilk evliliğini bu filmin yönetmeni faruk kenç ile yaptı. ilginçtir, bu filmin çekildiği yer olan aydın'daki çakmak çiftliği, 2. evliliğini yapacağı özdemir birsel' indi. ( murat birsel gerçekten oğluysa, bu evlilikten olmadır büyük ihtimalle.) 1960'larda sayısız filmde rol aldı. neriman rolüyle, türk sinemasının küçük hanım efendisi oldu. dönemin kadınlarının, genç kızlarının idolüy...

Dünya Güzeli Ece Ajandası

1913 yılında bir savaş çocuğu olarak dünyaya gelir. tahsilini boğaziçi lisesi'nde yapar. kara kaşlı, kara gözlü, parlak uzun siyah saçlı ve bembeyaz tenlidir. babası "hızır" yangın söndürme aletlerinin mümessili olan halis bey, kızını bizzat teşvik eder ve cumhuriyet gazetesi'nin düzenlediği yarışmada, 3 temmuz 1932'de türkiye güzeli seçilir. aynı ayın sonunda yapılacak olan brüksel'deki yarışmaya hazırlanır, çünkü mustafa kemal, o'nun için şu cümleleri kullanmıştır (aklımda kaldığı kadarıyla); "türk kadınının masumiyetini saflığını çok iyi taşıyan keriman halis, inanıyorum ki bu yarışmada başarı sağlayacaktır" 1.liği, sirkeci garında o'nu karşılamaya gelenlerle birlikte tüm türkiye'de bir bayram havasında kutlanır. türk kadının güzelliğinin tescili, bir yıl sonra 1933'te nazire hanım'ın 1. olmasıyla perçinlenir ancak yarışmada şike var gerekçesiyle türkiye'nin başarısı gölgelenmiş olur ve yarışma 1950'ye kadar bir daha ya...

Nedir aslında bu LPG

Çok uzun zamandır hayatımızda olsa da çok yol katediliğini görmezden gelerek halen tehlikeli ve 2. sınıf bir yakıtmış gibi duruyor. Artısı, eksisi şöyle bir göz önüne sereyim dedim şu liquid petrol gasoline işini; benzine göre avantaj ve dezavantajları ise şöyle sıralanabilir; dezavantajları-olumsuzlukları: *benzinin yanma ısısı daha yüksek olduğundan, 1 depo benzinle yaptığınız kilometreyi 1 depo lpg ile yapamazsınız. 50-100 km(kullanıma göre değişir) daha az kilometre yapar. *enjeksiyonlu arabanızı lpg'ye çevirdiğinizde, arabanız artık karbüratörlü hale gelmiştir, bu da daha fazla gürültü, daha fazla yakıt sarfiyatı, daha fazla çevre kirliliği demektir(çiğ yakıt atma atraksiyonu)-(katalitik konvertörün iptali) *ithal otomobillerin bir çoğunda bulunan 400-500 bin km motor ömrünü 300-400bin km'ye çekmiş olursunuz. *arabanın içine sızabilen benzin kokusu, keskin, ayıltıcı ve uyarıcı olduğu halde, lpg kokusu bayıltıcı ve uyku getiricidir, özellikle uzun yolda ekstra dikkat etmeni...

AB'den Nasıl da soğuduk

AB'den Nasıl da soğuduk Avrupa Birliğine üye olursak, bir anda ferahı medeniyeti yakalayacakmışız havası estiriliyordu. Fakat gördük ki, Avrupa şımarık, mızıkçı, hep bana diyen, istekleri bitmeyen biri. Avrupa birliğini ülkemizde demokrasinin yerleşmesi açısından isteyen biriydim ama bildiğim bir nokta daha vardı ki ; "Avrupa ülkeleri (ve ABD) kendi vatandaşlarına ayrı, başka ülke vatandaşlarına ayrı kurallarla davranır" dı. Maalesef, nerdeyse kişilik bozukluğuna varacak derecede bunu Türkiye ile görüşmelerde (Pazarlıklarda) gösterdi. Çiller zamanında bayram gibi kutlanan (resmiyete dönüşmüş) ilk adımlar bir umut yolu açıyor gibiydi. Şimdi ise dönüp baktığımızda atacağımız adımlar sürekli artıyor, hedef daima uzaklaşıyor ama ödenen, istenen bedeller sürekli arttığı gibi daha da istenebileceklerin kutusu kapanmak bilmiyor. Bazı politikacıların, 'AB'nin vizyonu yok' diye söylediği eleştiri aslında az bile. Uygulamalar gösteriyor ki; "AB ÜLKELERİ İKİ YÜZLÜ...

Yeni bir köşe, yeni heyacan

Yeni bir köşe, yeni heyacan Çankırı'lı dostlara, hemşerilemize sesimizi duyuracak, paylaşacak yeni bir sayfada, yine karşınızdayız. Herkes bildiği türküyü söylermiş. Biz de(Her ne kadar gündeme uzak kalmamaya çalışsak da) ağırlıklı olarak öykü ve şiirle köşemizi işgal edeceğiz. Sayfanın daha ciddi konuları içinde, bazen bir renk olarak, bazen bir zihin dinlendirmesi ve dünyaya farklı bakışlar olarak sizlerin ilgisini çekecektir umuduyla başlıyorum. Dileğim beğenmeniz ve yorumlarınızı eklemeniz. Unutmayın ki, benim gibi amatör şair/yazarların en büyük teşfik kaynağı özellikle şiirler/öyküler için okunduğunu bilmektir. Saygılarımla Ahmet Ünal ÇAM

Abdülhamid Yine Haklı Çıktı

Hıristiyan dünyasının bir kısmınca kabul gören dini lider Türkiye’ye geldi. Türkiye onlar için bir kutsal mekan, sembollerle dolu bir mabet ülke neredeyse. Tabii böyle bir ülkenin İslam dünyası sınırları içinde olması kendileri için büyük bir talihsizlik olarak kabul ediliyor. Bunun içindir ki asılardır Haç Seferleri kesintisiz devam etmektedir. Hıristiyan dünyası daima bir fesadın ve savaş hazırlıklarının içinde olmuştur. Aşağıda 30 Kasım 2006 tarihli Papa’nın Türkiye ziyaretleri ile ilgili bir haber ve Sultan Abdülhamid Han’dan bir hatıra yer almaktadır. Görülen o ki Abdülhamid Han yine haklı çıkmıştır. Dünün basiretsiz ittihatçıları ne ise bugün de benzeri bir basiretsizlik Devletimizin bekasını tehlikeye sürüklemektedir. Bugün tarihin tekerrür ettiğinin bir kez daha şahidiyiz ancak tedbir almak için, bu oyunu bozmak için Devlet büyüklerinin, politikacıların, bürokratların daha planlı ve sonuç alıcı çalışmalar yapması gerektiği aşikardır. Bir haber 30 Kasım 2006 - Papa'yı karşıl...

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ(BENİM ÖĞRETMENİM)

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ (BENİM ÖĞRETMENİM) Anadolu’nun çilesini yaşayan insanların şartlarını bildiği bir köyde dünyaya geldim. Elektrik yok, elektrikli ev aletleri yok, doğru dürüst içme suyu yok. Yinede şanslı sayılırız. Yıl 2006 hala yolu, suyu, okulu elektriği olmayan köyler var. Benim köyüme okul 1939’ da yapılmış. Okula başladığımda her yönüyle örnek aldığım öğretmenimiz vardı. O iyi bir ziraatçı, iyi bir sıhhiyeci, iyi bir öğretmen; aynı zamanda köyümüzün önderi, lideri idi. Geçen yıl rahmete kavuştu. Bu vesile ile onun şahsında başta, başöğretmen ATATÜRK olmak üzere tüm rahmete kavuşan öğretmenlerimizi saygıyla anıyorum, ruhları şad olsun, yaşayanlara da uzun ömür, sağlık, mutluluk diliyorum. Dünyanın en kutsal ve anlamlı mesleği nedir diye sorsalar hiç tereddüt etmeden öğretmenlik derim. Bütün mesleklerin bir öğreteni yani bir öğretmeni var. O halde öğretmenine sahip çıkamayan ona gerektiği önemi vermeyen, saygı duymayan kişi ve toplum olm...

Ortaçağ Düzeni ve Otokontrol Mekanizması

Dünyada her toplum aynı süreçte gelişmiyor malesef. Tarihimizin bize öğrettiği çağları, o çağların getirdiklerini, yenisiyle birlikte bırakılması gerekenleri aynı anda her toplum yaşamıyor. Genelde ataları o gelişmeyi yaşamış olanlar oluyor bu tarihi çağlarını da değiştirenler ve düzenleyenler. Endüstrileşme, makineleşme, tarım toplumunun -şimdilik- bırakılamayacağı gerçeği, türlü türlü cep telefonu kullanıyor olmamız değil tarih çağlarını bir bıçak sırtı gibi ayıran birbirinden. Bunu henüz kavrayamamış beyinler, tahminimce insan hakları beyannamesi kabul edilmeden önce yapılan tüm katliamları, barbarlıkları, ırkları, dinleri ve toplumları düşman ilan etmiş olabilirler. O zaman ki dünya düzeninin getirdikleri ile şimdiki dünya düzeninin götürdükleri paralel olunca, x toplumu da bizim düşmanımız oluyor haliyle. Şimdi sorun yaşadığımız milletlerle geçmişimizde neler yaşamışız kimse sorgulamıyor. Ermeni sorununu anlamak ve çözmek için 18. yy'a, orada yapılan savaş ve antlaşmalara bakı...

Hazreti Mevlana’yı mı anıyoruz, turist mi ağırlıyoruz.

Hazreti Mevlana’ya ilgi gittikçe artıyor. Bunun sevindirici yanı sadece yurt içinden değil tüm dünyadan bir ilgi olması. Merkez Konya olduğu için anmalar Kültür Bakanlığı ve ilgili birimler tarafından sağlanıyor. Buraya kadar her şey normal ancak gittikçe Hz. Mevlana’nın önemli bir tasavvuf önderi, düşünür, şair kimliğinin ve hayatı yaşama üslubunun önüne tamamen ticari, turistik bir gezi ve seremoni nitelikli reklam materyali olması çıkıyor. Hz. Mevlana artık bir star, reklam yıldızı gibi ürünün pazarlanmasında kullanılan obje olmuştur. Bugün artık Hz. Mevlana’nın gerçek değerini bulması için anmalarda O’nu daha iyi anlayabileceğimiz faaliyetler yapılmalıdır. Bu anmalar da Konya ile sınırlı kalmamalıdır. Tarihi Mevlevihane bulunan tüm illerde anmalar yapılmalıdır. Bir haber metni: (kaynak www.semazen.net ) Hz. Mevlana'yı Anma Törenleri'ndeki 23 sema programını 1-17 Aralık tarihlerinde 60 bin kişi izleyecek. Konya Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Yaşar Sarıcan, Mevlana Kültür...

Başlarken

Ülke ve dünya gündemine dair söylenecek sözlerimiz var. Amacımız siyasetten sanata hayatı en güzel şekilde yorumlamak ve fikir alışverişinde bulunmaktır. Güzel olan her söz ve fikir bu blogda yer bulacaktır. Sizleri blogda yazmaya davet ediyorum. Blog tekniği gereği talepte bulunan kişilere e-posta ile yazarlık davetiyesi göndereceğiz. Size "Blogger blog invitation from Ahmet GÜLŞEN" konulu bir mail gelecek ve açıklamaları izleyerek gereken linki tıklayacaksınız. Bu kontrolden sonra sonra hemen yazmaya başlayacaksınız. Yazar davetiyesi almak için lütfen mail atınız. ahmetgulsen@gmail.com Yorum yapmak için üyelik zorunluluğu yoktur. Blog yöneticisi yazarlık taleplerini değerlendirmekte, yapılan yorumları onaylamakta tamamen hürdür. Kurallar Yer alan ifadeler kişisel olup, hiçbir kurum ve/veya kuruluş adına görüş bildirilmez, bildirilse dahi (temsil eden yetkili kişi adına) kişisel kabul edilir ve yer alan her görüş yazarını bağlar. Site grup, cemaat, klik vs bir sınıflama olm...

Şimdi 'e-meşk' zamanı

Şimdi 'e-meşk' zamanı e-devlet, e-belediye, e-ticaret derken şimdi de e-meşk gündemde. Hattatlar artık hat eğitimini internet üzerinden veriyor. Usta hattatlardan kimileri sanal eğitime sıcak bakarken kimileri de 'ustanın önünde diz çökmeden meşk olmaz' diyor. Hat sanatı, meşk ile öğreniliyor. Meşkte öğrencinin hocasını taklit ederek yazdığı yazılar yine hocası tarafından tashih ediliyor II. Bayezid ya da Osmanlı tarihçilerinin andığı ismiyle Cennetmekân Sultan Bayezid-i Velî Han, Amasya'da vali iken hat sanatını zirveye taşıyacak bir isimle tanışma imkanı bulmuş. Sadece tanışmakla yetinmeyen müstakbel padişah, Şeyh Hamdullah'tan yazı meşk etmiş. Hatta hocası yazarken hokkasını elinde tutar, hizmetinde bulunurmuş. Gel zaman git zaman İstanbul'un fatihi âlemini değiştirmiş, saltanat sırası Şehzade Bayezid'e uğramış. Tahta çıkan Bayezid'in ardından, hocası Şeyh Hamdullah da payitahta gelmiş. Hocasının İstanbul'a geldiğini duyan padişah, ona yakın o...