Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN…

DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN… Polis, e.devlet ödülü aldı. etanik@egm.gov.tr Bu söz kulağımıza çok da yabancı gelmez… Hani çocukluğumuzda, her hangi bir şeyi çevremizdekilere duyurmak için avazımızın çıktığı kadar “duyduk duymadık demeyin” diye bağırmaz mıydık? Tabi’i ki bağırırdık… Aslında bu söz; padişah fermanının halka duyurulması sırasında şu şekilde, “DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN,PADİŞAHIMIZIN FERMANI” diye söylenirmiş…Yani her kesin duyması sağlanırmış… Evet, bende duyduk duymadık demeyin diyorum. Neden mi? Çünkü, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) tarafından bu yıl 8. si düzenlenen e-devlet uygulamalarının ödülü, Emniyet Genel Müdürlüğünün Araç ve Sürücü Bilgi Sistemi (ASBİS) projesi, 20 Aralık 2010 günü Türkiye Büyük Millet Meclis’inde yapılan oylamayla, kamudan vatandaşa e-hizmet kategorisinde birinci seçilerek en büyük “ e-devlet ödülü “ne layık görülmüştür. Bunu her kes duymalı, bilmeli… Araç Tescil ve Sürü...

ÇALIŞTAY

Sonunda bu da oldu. Evet evet yıllardır dökülen kanların nedeni ortaya çıktı. Diyarbakır’da yapılan Demokratik Özerklik Çalıştayı Kürdistan rezaletini ortaya koydu. Yapılan bu çalıştayda; a-Kürt sorununun çözümü için en önemli proje demokratik özerkliktir. Hedefimiz, demokratik özerk Kürdistan’ın inşasıdır. Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi, Demokratik Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek “Ortak Vatan” politikalarına dahil olur. Dikkat edilecek husus; “Türkiye Cumhuriyeti’nin adı “Demokratik Türkiye Cumhuriyeti” olacak. Ve Türkiye, Türk-Kürt ortak vatanı olacak”!!! b-Demokratik Özerk Kürdistan, kendini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir. c-Türkiye ve Kürdistan’ı ortak vatan olarak görmekteyiz. Yeni Demokratik Özerklik hukuku, yeni Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve AB hukuku tarafından tanınarak yasallığı sağlanmalıdır. Bölücülük devam ediyor; d-Öz savunma örgütlü topluma dayanır. Varlığını korumanın olmazsa olmazıdır. Kürtler işgalci ...

TOPLUM OLARAK NEREYE GİDİYORUZ

Günler günleri kovalarken bir oyana, bir buyana savrulan vatandaşın ülkemizde olanlardan haberi bile yok. Geçim derdine düşen yoksul halkı ise hiç mi hiç düşünen yok. Devlet erkanı ise kendi halinde, açıklamalar ise çelişki dolu. Biri “emeklinin satın alma gücü arttı” diğeri ise “emekliler açlık ve yoksulluk sınırı altında” olduğunu söylüyor. Kime inanalım, kime dert yanalım. Ah ile vah ile ömrümüzü mü geçirelim. Yoksa peri masallarında olduğu gibi hayal dünyasında mı yaşayalım… Seçimler yaklaşırken siyasi arenada hızlı gelgitler yaşanmaya başladı. Demokrasi, ifade özgürlüğü, düşünce hürriyeti çağdaşlık olduğu söylense de uygulama kişilere göre değişiyor. Sen ondansın, sen bundansın, bana karşı isen suçlusun anlayışı ne yazık ki almış başını gidiyor. Vatandaş kendi derdiyle uğraşırken politikanın sadece kendisine verilen patates, soğan vs. yardımlar olduğunu düşünmesi normal değil mi sizce? Sandıklara halkın iradesi mi yansıyor acaba? işsiz, çocuğuna haçlık veremeyen, evine bir lokma ...
ÖN YARGILI MI OLMALI Elveda TANIK etanik@egm.gov.tr 25.11.2010 Ön yargı aslında bir tutumdur. Ön yargıya dayalı tutumlar ise hoşnutsuzluk, korku, kin ve nefret gibi katı duyguları içerir. Aslına bakarsak bu duygu belli bir oranda hepimizde olabilir. Ama olmamalıdır. Ön yargı, hem kendimize hem de çevremizdekilere zarar veren bir duygudur, tutumdur. Ön yargı yanlış kararlar verdirebilir… Her nedense; hiç kimse kendisinin ön yargılı olduğunu kabul etmez, fakat karşısındaki kişiyi tanımadan onu hakkında peşinen hüküm verebilir. Bu ön yargı değil mi? Evet, ön yargı. Bezende hak etmediğimiz bir davranışla karşılaştığımızda beni tanımadan, işin aslını astarını anlamadan beni yargıladı deriz. Hayatımızda, kin, nefret, hoşgörüsüzlük gibi duygu ve tutum yerine, koşulsuz sevgi, hoşgörü ve şefkat olsa daha iyi olmaz mı? Kesinlikle daha iyi olur. Katıldığım bir seminerde paylaşı...

UYUŞTURUCU İLE MÜCADELENİN YOLU VE TEDAVİ MERKEZLERİ…

UYUŞTURUCU İLE MÜCADELENİN YOLU VE TEDAVİ MERKEZLERİ… Elveda TANIK etanik@egm.gov.tr Belirli dozda alındığında; kişinin sinir sistemi üzerinde etki ederek, akli, fiziki ve psikolojik dengesini bozan, fert ve toplum içerisinde iktisadi ve sosyal çöküntü meydana getiren, alışkanlık ve bağımlılık yapan, kanunların kullanılmasını, bulundurulmasını ve satışını yasakladığı uyuşturucu maddelerin sınıflandırılması ile bu maddelerin kişi ve toplum üzerinde yapmış olduğu hasarları daha önce ki yazılarımda anlatmaya çalışmıştım. Şimdi ise; kişiyi hayattan kopartarak kendisine bağımlı, esir yapan, kişi ve toplum üzerinde (TERÖR, ÇEŞİTLİ HASTALIKLAR, SUÇ ARTIŞI ve EKONOMİ) etkileri olan bu maddelerle mücadele ile bağımlı olup da bu illetten kurtulup tekrar yaşamın tüm güzelliklerine dönebilmeleri için başvurabilecekleri tedavi merkezleri hakkında bilgi paylaşımında bulunmak istedim. Uyuşturucu ile mücadelenin yolu, yine her şeyde olduğu gibi eğitimdir. Evet, bütün kötülük...

YANDIK Kİ NE YANDIK...

Ülkemiz terör belasıyla yıllardır şehitlerine ağladı ve ağlamaya da devam ediyor. İmralı’da yatan vatan haini artık Türkiye Cumhuriyeti ile pazarlık yapıyor. Kürt hakları, demokratikleşme, çağdaşlaşma derken bir takım şeyler hafızalarımızdan silinip gitmişken TV. Kanalının birinde ucube giyinişli ve geçmişiyle övünürcesine konuşan bir kişi bizlere tekrar hatırlatılıyor. Bu kişinin kim olduğunu Fadime Şahin ismi geçtiğinde hatırlamayanımız olmaz sanırım. Evet, bu kişi Müslüm GÜNDÜZ. Ekran da o kadar rahat o kadar da keskin sözler sarfediyor ki.”Kemalizm’in sonunun geldiğini, bu rejimi yıkmak istediğini açıkça söyleyen benim için hiçbir değeri olmayan bu şahsın bu güvenceyi nereden aldığını sormadan edemeyeceğim??? “Rejim bizi yere vurdu. Ama bizde rejimi yıktık” diyor ve ne kadar acıdır ki hukuk tarafından hiçbir şey yapılamıyor. Nerede kaldı devletin anayasal güvencesi? Hele hele programcıların meczup diyeceğim bu kişinin konuşmaları karşısında gülmelerine ne dersiniz? Türkiye Cumhur...

Başı açtırmak mı kapattırmak mı Laikliğe aykırı ?

Başı açtırmak mı kapattırmak mı Laikliğe aykırı ? Yıl 2010 aylardan Ekim gündem de yine bildik bir konu var başörtüsü yasağı. Maalesef Türkiye'de yıllardır değişmeyen konulardan bir tanesi başörtüsü yasağı. Hani bazı insanlar memleketlerinden ayrıldıktan 20-30 sene sonra geldiklerinde memleketlerini tanıyamadıklarından çok değişmiş olduğundan bahsedeler. Öyle ya o zamanlar memleketlerinde bu kadar çok katlı bina yoktu, telefon yaygın değildi cep telefonu hiç yoktu, yollar genelde patika ve bakımsızdı, okuma yazma oranı bu kadar yüksek değildi, Türkiye uzaya (başkaları yapmış olsa da) uydu göndermemişti vb. Haliyle insanın acaba burası benim memleketim diye şüphe duyması normaldir. Bu durumda olan insanlar başörtüsü sorununun hala bıraktıkları gibi devam ettiğini görünce memleketlerine gelmiş olduklarından emin olabilirler. Memlekette birileri çıkıyor başörtüsü siyasi simgedir diyor. İyi ama hangi siyasi partinin simgesi (!) Diğer partileri bir tarafa bırakalım. Bu ülkede kendini ...

TÜRBAN MI, BAŞÖRTÜSÜ MÜ!!!

Ülke gündemi Türbanla meşgul olurken, kamu kuruluşları değil, üniversiteden sonra ilköğretim de türbanla girmek isteyen öğrenciler ortaya çıktı. Acaba bunlar bilinçli bir şekilde mi yapılıyor veya yaptırılıyor? Türban veya başörtüsü çözümü için turlar devam ederken, yasaları ve yargı kararlarını hiçe sayan YÖK başkanı bu işe çözümü buldu bile!!! Evet Anayasa ve hukuk kuralları sanırım bir kenara atılarak bundan sonra yapılacak bütün sınavlarda türbanlı girilebileceğinin açıklanması kafalarda soru işaretleri bırakmıyor mu? Türban mı, Başörtüsü mü? Diye tartışıla dursun Anadolu kadını başını yaşmakla, salma yemeniyle, tülbentle vs. örtmeye devam ediyor. Başörtüsü Anadolu kadınının geleneksel örtüsüdür. Türban tesettür giyiminin moda tarzı değil midir? Anadolu kadınının örtüsü neden siyasete alet ediliyor? Özellikle kadınlar üzerinden neden siyaset yapılıyor? Ben bir kadın olarak bunu şiddetle kınıyor ve siyasilerin kendilerine gelmelerini istiyorum. Benim annemin, anneannemin, babaannem...

BİTMEYEN SORUNLAR!!!

Uzun zamandır yazı yazmakta zorlanıyorum. Konu bulamadığımdan mı, yoksa yazı yazamadığımdan mı? Elbette değil. Ülkemizde hızla değişen bir gündem de konu bulmamak gündemden gündeme bizleri atlatanlara haksızlık olur diye düşünüyorum. Her neyse ülkemiz eksen kaymasına hızla ilerlerken, korku toplumunun oluştuğu umarım gözden kaçmıyordur. Özellikle seçim atmosferi yavaş yavaş siyasilerin suni gündemleri ekranlara yansıtılırken yurttaşın sorunları çığ olmaya devam etmektedir. Referandumun galibinin Yoksulluk olduğunu belirtmiştim. Evet, yokluk ve yoksullukla mücadele yerine halkın ilgisinin başka yönlere çekilmesi sağlanmış ve bütçemizden milyonlar genel seçimlere harcanması gerekirken sadece birilerinin egosunu tatmin etmek için kullanılmıştır. Türkiye’nin yüzde 90’ı açlık ve sefaletle boğuşurken zengin daha zengin, fakir ise daha fakirleşmiştir. Fakirleşen yurttaşlar kader deyip durumlarını kabullenmektedir. Devletin kendilerinden elini çektiği, kaderlerine terk edildiğini anlamasınlar...

Bilmek mi daha önemli yoksa dinlenilmek (ya da anlatabilmek) mi?

Bilmek mi daha önemli yoksa dinlenilmek (ya da anlatabilmek) mi? Bu sıralar aklımda başka konular vardı yazmak için ancak yakın geçmişte ve gün içinde yaşadığım bir olay beni bu yazıyı yazmaya yöneltti. Bu yazıyı yazmama neden olan bugünkü olayı sizlere aktarabilirsem bu başlığı neden attığımı zannederim anlatabilmiş olurum. Çalıştığım firmada firma sahipleri sürekli olarak müşteri bulmak için yurtdışına gezi programları düzenlemenin gerektiğini düşünüyorlardı. Hatta işe başladığım ilk gün bazı ülkeler için gezi programı yapmam bile istendi. Ben de altyapısı oluşmadan gezi yapmanın firmaya çok getirisi olmayacağını söylüyordum. Ancak benim yaklaşım tarzım sanki yurtdışına çıkma konusunda isteksizlik gibi algılanıyordu. Hatta bu konuda aramızda soğuk rüzgarlar bile esiyordu. Dış ticaret konusundaki tecrübelerime dayanarak firma sahiplerine şunu öneriyordum; bir ülkeye gezi düzenlemeden önce o ülkeyi araştıralım. Özellikle internet üzerinden yapacağımız firma tarama ve bulma çalışmala...

REFERANDUMUN GALİBİ

Aylardır ülkeyi meşgul eden Anayasa paketi sonunda oylandı. Bir taraf evet derken bir taraf hayır oyu kullandı. Kimisi bilerek, kimisi bilmeden, kimileri de benim partim diyerek gelecek ile ilgili karar verdi. Peki! bu referandumun sonucu bizlere ne getirir veya neler götürür hiç düşündük mü? 13 Eylül itibarıyla yeni anayasa paketinin hazırlanacağı konuşulurken başkanlık sistemi de gündeme getirilmeye başlandı. Nedir bu başkanlık sistemi? Ülkemiz buna hazır mı? Olmazsa olmazlardan mı bu sistem? Kim neyi ne kadar biliyor. Çok üzgünüm ama hiç kimse hiçbir şey bilmiyor. Birileri bizlerin önüne koyuyor ve peşinden sürükleniyoruz. Dedik ya ne getirir, ne götürür zaman içinde görülecektir. Birçoğunun söylediği gibi ‘ülkemiz için ne hayırlı ise o olsun’ derken geç kalmış olmayalım! Ülkemiz de bir ayrışmaya gidildiğini ve bir takım hesapların yapıldığını da görmezden gelmememiz gerekir. Darbelere son verilecek derken bu yapılanın sivil darbe ve Atatürk ilke ve devrimlerinin tırpanlamaya başla...

KORKU VE ENDİŞE

Günümüzde siyaset öyle bir hal aldı ki ağızdan çıkan sözlerle korku toplumunun yaratıldığını görmemek mümkün değil. Toplum tehdit edilircesine söylenen sözlerle yıldırılıyor ve korku ortamı yaratılıyor. Böylesine korku saçılan bir ülke de demokrasinin olduğu söylenebilir mi? Her insanın vatanının bölünmez bütünlüğüne zarar vermeyecek şekilde özgürce düşüncesini ifade edemeyecekse o zaman konuşan değil, susan bir Türkiye istenildiği sanırım hiçbirimizin gözünden kaçmıyordur. Daha doğrusu Millet (ulus) kavramlarının yok edilerek ümmetçi bir toplumun yaratılmaya çalışılması aşikar değil de nedir? Demokratik bir ülkede tehdit ve bilgi kirliliği insanları korkuya ve yanlış yönlendirilmesine neden olduğu gibi o ülkede bireysel haklardan ve demokrasiden söz edilemez. Görmedim, duymadım diyen vatandaşın acaba çoğulculuk ve çok seslilik anlayışıyla hareket etmemesi onun kişilik haklarının elden alınması demek değilmidir ? Böylesi bir ortamda demokrasiden söz edilebilir mi? Bir ülkede korku vars...

Pakistan'da Sel Felaketi

Pakistan sel felaketinin pençesinde BAĞIŞLARINIZ İÇİN TÜRK YARDIM KURULUŞLARI (A-Z) Deniz Feneri Derneği İHH İnsani Yardım Vakfı Kimse Yok mu Derneği Türk Kızılayı Yeryüzü Doktorları Pakistan'da son 15 günde 1600'den fazla kişinin ölümüne, 13 milyondan fazla kişinin evlerini terk etmesine yol açan sel felaketinden en fazla etkilenen Pencap eyaletinin Başbakanı Şahbaz Şerif, maddi hasarın boyutlarını kestiremediklerini, felaketin Pakistan'ın ekonomisine büyük zarar vereceğini söyledi. Selin vurduğu bölgelerde incelemelerde bulunmak için geldiği Rahim Yar Han kentinde AA muhabirine demeç veren Şerif, muson yağmurlarının yol açtığı, son zamanların en büyük sel felaketinde, en fazla hasarın ülke ekonomisinin can damarı olan Pencap eyaletinde olduğunu belirtti. Eyalet topraklarının geneline yakının selden etkilendiğine işaret eden Şerif, 5 bine yakın köyün tamamen sular altında olduğunu, 9 milyondan fazla kişinin de evlerini terk etmek zorunda kaldığını be...

YA SİZ???

Ülke toz duman. Her şey birbirine karışmış neyin doğru, neyin yanlış olduğunu çöz çözebilirsen!!! Vatandaşın kafası ise allak pullak. Bir kısmın ise olan bitenlerden haberi yok. Hal böyleyken gelecek ile ilgili kaygı duymayanları da anlamış değilim. Soruyorum size her şey güllük gülistanlıkta ben mi acaba halüsinasyon mu görüyorum? Sizce demokratikleşme nedir? Peki! demokratikleşme diye bas bas bağırılırken ispatlanmamış suçlarla içeriye tıkılanlar ne olacak? Türk Ulusunun en değer verdiği, canını emanet ettiği silahlı kuvvetleri şimdi ne durumda? Referandum açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, ülkenin bağımsızlığına çözüm mü acaba? Ya da kapalı kapılar arkasında neyin pazarlıkları yapılıyor da sandığa gidilmeyeceğini açıklayan DTP, şimdi ‘Şartlar oluşursa yeni anayasayı destekleriz’ diyor. Ve “Devletle anlaştık, ateşkes imzaladık” diyen hain Murat Karayılan’ın bu açıklaması ne anlama geliyor? “Kürt sorunu artık bir çözüm sürecine girdi” diyen Ahmet Türk’ün bu açıklamasının içeriğinde neler ...

KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ

Gündemin yoğunluğu bazı gerçek sorunları geride bırakıyor ve sanki öyle bir sorun yokmuş gibi gündemde yer alamıyor. Bunlardan en önemlisi olan kadın erkek eşitliği (pozitif ayrımcılık) dir. Geçenler de Sn. Başbakanın Sivil Toplum Kuruluşlarıyla yaptığı toplantıda “Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” diyor. Orada bulunan kadınlara fazla açık vermemek için üstü kapalı “farklı doğarlar, farklı görevleri vardır” diyor. Yani; kadın toplumda sadece çocuk üreten, annelik görevini yapan, erkeğe hizmet eden, kusura bakmayın ama seks aracı olarak gördüğünü üstü kapalı bir şekilde anlatmaya çalışıyor. Tabiî ki kadınların biyolojik yapısının daha narin ve hassas olması çağdaş bir ülkede kadınların yasal haklarının olmaması anlamına gelmez. Kadın erkek eşitliğini, biyolojik farklılığa bağlamak nasıl bir düşünde tarzıdır anlamış değilim!!! Kadın; düşünen, üreten, yöneten bir insandır. Erkek ile farklılığı biyolojiktir. Kadını arka plana iten zihniyet asla toplumun gelişmesini istemez. Her ne k...

TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR!!!

Ülkemiz de yaşananlar gittikçe akıl almaz bir hal alırken askere, sivile, haksızlığı dile getirenlere son yapılan uygulamalar ise tam faşizan bir hal almıştır.1980 ihtilalinden hesap sorulacak derken günümüzde yapılanlar o günleri aratmaz oldu.Korku yaratılarak "biz herşeye ve herkese dokunuruz" düşüncesiyle ülkenin gerçek gündemi olan yoksulluk, terör göz ardı edilmektedir.Ülke gündemine dair yazacak ve söyleyeceklerimiz bitmeyecek ve yazmaya devam edeceğiz.Düşüncelerimi kısaca belirttikten sonra değerli üstadımın yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Nermin AYDINLI "Türkiye kâbus yaşıyor? Sanal ortamda bile düşünceler, olaylar faşizan uygulamalara takılmamak için açıklanmıyor. Yazmak için can atanlar, içleri dolu, kalemi haykıranlar artık köşelerine çekildi. Hayır çekilmedi de çekilmek zorunda bırakıldı. Sıkıysan yaz, her cümlen takipte ve kayıtta. Bu koşullarda kim yazı yazabilir ki? Üstelik millet için çırpınanların başına bir şey geldiğinde, hakkı savunanlardan kaç...

TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?

Ülkemiz de yaşananlar gittikçe akıl almaz bir hal alırken askere, sivile, haksızlığı dile getirenlere son yapılan uygulamalar ise tam faşizan bir hal almıştır.1980 ihtilalinden hesap sorulacak derken günümüzde yapılanlar o günleri aratmaz oldu.Korku yaratılarak "biz herşeye ve herkese dokunuruz" düşüncesiyle ülkenin gerçek gündemi olan yoksulluk, terör göz ardı edilmektedir.Ülke gündemine dair yazacak ve söyleyeceklerimiz bitmeyecek ve yazmaya devam edeceğiz.Düşüncelerimi kısaca belirttikten sonra değerli üstadımın yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Nermin AYDINLI "Türkiye kâbus yaşıyor? Sanal ortamda bile düşünceler, olaylar faşizan uygulamalara takılmamak için açıklanmıyor. Yazmak için can atanlar, içleri dolu, kalemi haykıranlar artık köşelerine çekildi. Hayır çekilmedi de çekilmek zorunda bırakıldı. Sıkıysan yaz, her cümlen takipte ve kayıtta. Bu koşullarda kim yazı yazabilir ki? Üstelik millet için çırpınanların başına bir şey geldiğinde, hakkı savunanlard...

Sayın Kazan İle Sayın Sav'ın Görüşmesi Ticari Niletiktedir.

Sayın Kazan İle sayın Sav görüşmeleri Siyasi Değil Ticari Nitelikli Bir Görüşmedir. Sayın Sav faturasını ibraz etmeli ve Saadet Partisi de Gider kayıtlarında Göstermelidir. Geçen hafta olaylı geçen Saadet Partisi kongresinin ardından hepbirlikte liginç gelişmeleri izledik. Saadet Partisinin ağır toplarından sayın Şevket KAZAN taban tabana zıt bir parti CHP’nin Genel Sekreteri sayın Önder SAV ile gizlice görüştü. Konu çok mühim ve stratejik olmalı ki sayın Sav açıklama yapmaya kendini 'mezun görmezken' baskıların ardından nihayet sayın Kazan bir açıklama yaptı. Yaptığı açıklamada “Sayın Sav eski bir dostumuz ve aynı zamanda (avukat) meslektaşımız. Kendileri kongre partisi olarak tanındıkları için, kongre konularında bilgi alışverişinde bulunduk. Kendileri sık sık kongre yapıyorlar. Biz de kongre sürecimizde herhangi bir usul hatası yapmamak için kendilerinin tecrübelerinden istifade etmek istedik. Bu görüşme Sayın Sav’la benim aramda yapılan kişisel bir görüşmeydi....

LÜTFEN UNUTMAYALIM!

Ülkemiz de bütün sorunları hallettik ve tek sorunumuz olan anayasa paketine odaklandık. Ne diyelim şaşkınlıkla izliyoruz medyayı. Gündemi meşgul eden 12 Eylül darbesinin üzerinden tam 30 yıl geçti. O günlerde nice ocaklara ateş düştü. Nice gençler darağaçlarında, işkencelerde can verdi.O günleri yaşayanlar elbette yüreklerinde acıyı hala duyuyor ama bu günün o günlerden farkı ne acaba?... Yine göz yaşı, nice fidanlar teröre kurban veriliyor.Yine anaların göz yaşı dinmiyor.Bu gün bunlara çare bulunacağına 30 yıl önceki yaşananların hesabı sorulacak deniyor.Ne duruyorsunuz sizi engelleyen hiçbir şey yok. İmralı da yaşayan bebek katilinden ve PKK terör örgütü üyelerinden neden hesap sormuyorsunuz? Evet faili meçhul olan aydınlarımızın katillerinden hesap sorabildik mi?Kemal Türkler’in katiline zaman aşımı oluyor, ailesinin feryadını kimse duymuyor ama her nedense 30 yıl önceki geçmiş bir bir film şeridi gibi halka sunuluyor. Suçlu 30 yıl önceki de suçlu, 20 yıl önce ki de suçludur. Suçu...

SORUNUMUZ YOKSULLUK

Türkiye’ye egemen olan güçler ve siyasiler sadece doğuyu, güney doğuyu değil bütün bölgeleri yoksul bıraktılar ki daha çok sömürü ve yoksullar üzerinde rant sağlamayı amaçladılar. Yoksul ve yoksun bırakılan bölgelerde devlet gücünü o bölgelere yatırımlar yaparak kullanmalıdır. Tarım ve hayvancılık yine ön plana çıkartılmalıdır. Ülke doğal kaynaklarını kendisi kullanmalıdır. Peşkeş çekilen ülke ekonomisinde önemli yeri olan kurum ve kuruluşlar tekrar geri alınmalıdır. Bunların yanı sıra insanın insan gibi yaşamasını sağlayacak sosyal devlet anlayışını uygulamalıdır. Ülkemizin sorunu Açılım ve Kürt sorunu değildir. Sorun YOKSULLUK, yok edilmeye çalışılan İNSANLIK ve İNSANLIK ONURUDUR. Barış ve demokrasi için yoksulluğun yok edilerek, insanın insan gibi yaşaması sağlanmalıdır. Siyasi rant, dini sömürü ve kulun kula köleliği halkın yaşam seviyesinin yükseltilmesiyle son bulur. Devlet sosyal devlet olma özelliğine tekrar kavuşturulmalıdır. Devletin ülke ekonomisindeki istikrarsızlığı, sını...

UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMININ KİŞİ VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ…

UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMININ KİŞİ VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ… etanik@egm.gov.tr Uyuşturucu madde kavramı; genel anlamda uyuşturma özelliğine sahip maddeleri ifade eder. Yani, uyuşturan, duyarsız hale getiren madde demektir. Önceki yazımda; afyon ve türevleri, kokain ve türevleri, kenevir ve türevleri ile sentetik uyuşturucular olarak sınıflandırmasını anlatmaya çalıştığım uyuşturucu maddelerin kullanımının kişi ve toplum üzerindeki etkilerini gelin hep birlikte görelim. Bu maddelerden; ESRAR; mizacı, düşünceyi ve davranışları olumsuz etkiler. Beyinsel bağlantılarda kopukluk, reflekslerde, koordinasyonda bozukluk yapar. Dikkati dağıtır, paranoya ve muhtemelen psikoza yol açar. Unutkanlığa, yüksek dozda alındığında hayal görmeye neden olur. Bronşit ve akciğer kanseri riskini artırır. Uykulu hal yaratır, hafıza kaybına neden olur. Kalp rahatsızlığı yaratır, ağız ve boğazda kuruluk, gözlerde kanlanma meydana gelir. Erkeklerde sperm sayısında azalma ve kısırlık, kadınlarda tes...

Diriliş Çağrısı

Diriliş Çağrısı Milletim, uyan! Kendine dön! Aslını unutma! Geçmişini bil. İçinden, gerçek aydınlardan kurulu bir kadro çıkar. Çıkar ki, onlar, hem bugününü, hem yarınını kurtarsınlar. Geleceğini, ancak, bilinçli, idealist bir aydın nesil güven altına alır. Milletim! Büyük bir milletsin. Çok büyük bir ülken var. Onun bir çok parçasına el konulmuş. Öbür parçalarına da göz dikilmiş. Çok köklü bir tarihe sahipsin. Gerçek bir medeniyetin, Hakikat Medeniyeti’nin sahibisin. Onu yeniden ayağa kaldır. Diril ve Dirilt! İnsanlık seni bekliyor. Milletim! Doğu’ya, Batı’ya dur diyecek güç, sensin. Kendini bildiğin gün, kurtulacaksın.Ve bütün insanlığı kurtaracaksın. Yoksa, insanlık, büyük bir felâkete doğru gidiyor. Sınırsız hırs sahipleri dünyayı yakmaktan geri durmuyorlar. Milletim! Uyan, kendine gel! Yeni bir sayfa aç. Yeni bir çağ aç. Geçmişte birkaç kez çağ açmıştın. Yine açabilirsin. Yine açabilirsin. Yine açabilirsin. YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ Genel Başkanı A. Sezai KAR...

ATATÜRK BİZİM

Seveni ve sevmeyeni bol olan Hincal Uluc'un yazisi.Yoruma bile gerek yok. Gün Atatürkçülerin günüdür!..Atatürkçüler!..Atatürk Cumhuriyetinin sahipleri.. Laik, çağdaş, batılı, demokrat Türkiye Cumhuriyeti' ne inanan insanlar.. Eğer bugün susarsanız, bugün sinerseniz, bugün koparılan gürültüler, toz duman edilen ortamda Atatürk ve Cumhuriyeti' nden şüphe ederseniz hele, biteriz. Atatürk biter. Atatürk Cumhuriyeti biter.. Yıllar önce İkinci Cumhuriyet sulandırmasıyla ortaya çıkıp, aslında Ortadoğu ve Orta Asya'ya göz dikmiş Amerika'nın ihtiyaç duyduğu tampon, uydu "Ilımlı İslam" devletine döneriz. O zaman yeni bir Atatürk de bekleyemeyiz. Çünkü Atatürkler tarihte kolay yetişmiyor.. En azılı düşmanı Lloyd George'un dediği gibi, yüzyılda bir geliyorlar dünyaya.. Geçen yüzyıl bize nasip olmuştu. İki yüz yıl üst üste şansın bize dönmesini ummayın.. Bakın, Ortadoğu ve Orta Asya siyasetini tamamen bir Ilımlı İslam Türkiye'ye bağlamış Amerika'nın niy...

Çok Basit Hareketler Bunlar

Çok Basit Hareketler Bunlar Türkiye'nin gündemindeki en önemli konu yılladır terördür. Akademisyenler, stratejistler, emekli askerler, köşe yazarları, yorumcular, bürokratlar vb. terörün nasıl bitirileceğine dair açıklamalar yapar. Bazısı uzmanlık alanına göre olayın askeri yöntemlerini masaya yatırır bazıları ekonomik boyutunu bir başkası da sosyal yönünü. Muhalefet partilerinin de terör konusuna ayrı bir hassasiyetleri vardır. Olması da çok normaldir hatta olmaması anormaldir. Çünkü siyaseten muhalefet demek ülkeyi yönetmeye talip insanlar demektir. Bakarsınız bir sonraki seçimde halk kendilerine buyur birde seni görelim iktidar olarak diyebilir. İktidara gelmeleri durumunda da terörle mücadeleden birinci derecede kendileri sorumlu olacaktır. Akademisyenler, stratejistler, köşe yazarları vb daha çok fikir üretme ve yorum yapma konumunda bulunurken ülkeyi yönetmeye talip insanların ülkenin sorunlarının çözümüne ilişkin somut projelerinin olması gerekir. Ülkeyi yönetmeye tali...

UYUŞTURUCU MADDELERİN TANIMI VE SINIFLANDIRILMASI…

UYUŞTURUCU MADDELERİN TANIMI VE SINIFLANDIRILMASI… Elveda TANIK etanik@egm.gov.tr Belirli miktarda alındığında, kişinin sinir sistemine etki ederek, akli, fiziki ve psikolojik dengesini bozan, kişi ve toplum içerisinde ekonomik ve sosyal çöküntü meydana getiren, alışkanlık ve bağımlılık yapan, kullanılmasını, bulundurulmasını, üretilmesini ve satışının kanunlarla yasaklandığı narkotik ve psikotrop sözcükleriyle de tanımlanan maddelere Uyuşturucu madde denir. Uyuşturucu madde kavramı genel anlamda, uyuşturma niteliğine sahip maddeleri ifade eder. Yani uyuşturan, duymaz hale getiren demektir. Bazen de keyif veren, kışkırtan, yatıştıran, uyanıklık sağlayan maddeler içinde kullanılmaktadır. Kişiyi hayattan kopartarak kendisine bağımlı yapan, kişi ve toplum üzerinde (TERÖR, ÇEŞİTLİ HASTALIKLAR, SUÇ ARTIŞI ve EKONOMİ) üzerinde etkileri olan bu maddelerin neler olduğu, nelerden, niçin ve nasıl yapıldığı hakkında bir bilgimiz var mı? Veya merak ediyor muyuz? Gelin, hep ...