Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Devlet çözüm bulur, pazarlık yapmaz!

Yazıma başlarken acaba, şehitlerimiz üzerinden ‘şehit edebiyatı mı yapıyorum’ diye çok düşündüm! Fakat en başta bir anne olarak kendimi Mehmetçiklerimize karşı sorumlu hissettim. Bu çocuklar bizim çocuklarımız… Analar artık ağlamasın derken, ülkemiz üzerinde çıkarları olanların haince isteklerine boyun eğilmesi değil elbette! Bunun bir çözümü olmalı ve olmalıdır da! Sürekli gelen şehitlerimiz yüreklerimizi yakmaya devam ediyor. Şehitlerimizin arkasından klasik törenler ve birkaç cümlelik taziye sözcüklerine artık itibar edilmez oldu. Hani denir ya, “ateş düştüğü yeri yakıyor” diye aynen o hale geldi. Bir radyonun çalan müziği kesmeden şehit haberini vermesi içi mi öyle bir acıttı ki, o anda insanlığımdan utandım! Ölümlerden, hele hele gencecik fidanların yok olmasından etkilenmeyen insan mı dır acaba! Sızlanmaya devam mı edelim, yoksa ülkemizin en büyük sorunu olan terör belasına çözüm mü isteyelim. Çözüm derken; eli kanlı vatanı bölmek, parçalamak isteyen hainlerl...

Vatandaşın vay haline!

Cumhuriyet bayramında yüz binler Anıtkabir’e akın edince ortalık toz duman oldu. Vatan sevgisini, Atasına duyulan minnet duygularını göstermek isteyen ve sadece ellerinde bayrak olan yurtseverler ne kadar acıdır ki suçlu ilan edildiler! Bayram coşkusuyla çoluk çocuğuyla, genci yaşlısıyla alanları dolduran binlerce kişi biber gazının arkasından tanzikli su ile ıslanmasına rağmen polise karşı taşkınlıkla cevap vermedi. Oraya gelenler biliyor ki, orada görevli polisler onların evlatları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin polisleriydi… Gerek vatandaşın duyarlılığı, gerekse polisin esnek davranmasının söylenmesi olası bir facianın önüne geçilmiş oldu! Ortalığın karışmasını bekleyenler yüzbinlerce kişinin bayraklarıyla ANITKABİR’e gittiğini görünce hayal kırıklığına uğradılar. Vatan sevgisi böyle bir şey demek! Ülke gündemine oturan çift başlılık polemiği ile Türkiye’de ki tıkanmışlığın başkanlık sistemi ile çözüleceği görüşü tartışmaya açılmış oldu. Bu olanlar Türkiye’de siyasi...

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN

Ülkemizde son 10 yıldır CUMHURİYET’e karşı sinsi ve planlı bir yıpratma kampanyasının yürütüldüğü aşikardır. Bugün gelinen nokta ise içler acısı olup, Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ile ilgili açıklamalar halkı tehdit eder cinsinden. Tarihimize kısaca bir göz attıktan sonra tekrar bu konuya döneceğim! Tarihler boyu destanlar yazan ve dünya’ya hakim olan Türkler, hasta adam denilen Osmanlının küllerinden tarih de benzerine rastlanmayan zaferle yeniden doğmuştur. On altı imparatorluk, yüzü aşkın devlet kuran Türkler, devlet yapısı içinde pek çok etnik unsur barındırmasına rağmen birlikte yaşamayı başarmıştır. Sadrazam Reşit Paşa 16 Ağustos 1838 de İngilizlerle İngiliz Ticaret antlaşmasını imzaladıktan sonra Osmanlı iç pazarı tamamen yabancılara açıldı. Milli ekonomi kalktı, gümrük vergileri düştü, ülke ucuz ithal eden mallar cenneti oldu. Savaş ve yeni yaşam tarzı nedeniyle Osmanlı hep borçlandı ve ihtiyacı olan parayı Avrupa para piyasalarında buldu. Avrupalı kendi ülkel...

ACININ ÇIĞLIĞI

Dünya emperyalizmin kollarında can çekişiyor! Egemen güçler demokratikleşme safsatasıyla yoksul ve mazlum milletler üzerinde hakimiyet kurmaya çalışıyor. Paylaşılamayan dünya üzerinde kıyasıya rekabet, kıyasıya savaşlar devam ediyor … Açlık, sefalet, gözyaşı ve kan! Aldıkça alan, gözü doymayan, kapitalist çarkın dişleri arasında yok oluyor hayatlar… İnsanlık yitirilmiş, zalimler dünya’ya hakim olmuş. Çarkın dişlileri döndükçe çığlıklar arşın olmuş göklere yükselmiş! Acının çığlığını duyan yok! Adalet rafa kaldırılmış, insanlık onuru hatırlanmaz olmuş, kim haklı, kim haksız bilinmez olmuş, tarih ise sayfalara hapis olmuş! Vicdan cüzdan arasında sıkışmış, dolmak bilmeyen küpler taştıkça taşmış, iblisin bile korktuğu adem oğulları dört bir yanı sarmış! Savaş çığlıkları arasında çocuklar kaybolmuş, masumluk karinesi çiğnenmiş, küpler doldurulmaya ant içilmiş! Yiyin efendiler, aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyin. Doldurun küpleri efen...

TERÖR LAFLA DEĞİL, KARARLI MÜCADELE İLE BİTİRİLİR…

PKK terör örgütü her gün can almaya devam ediyor. PKK’nın uzantısı meclisteki temsilcisi olan BDP’lilerin açıkça Türkiye Cumhuriyeti Devletine meydan okurcasına ‘Kırsal kesimdeki tüm yolların PKK’nın denetiminde olduğu ve müzakereye geçilmesinin gerektiği’ şeklindeki açıklamaları ile ülkemiz sadece terör ile mücadele içinde olmadığını, bazı bilinmez denklemlerle uğraşıldığını göstermektedir. Şehit kanlarıyla beslenen PKK, dış güçlerin ve ülkemizde ki işbirlikçilerinin destekleriyle iyice çığırından çıkmıştır. Aldığı görevleri harfiyen yerine getirerek ülke de kargaşa ve istikrarsızlıkla halkın arasında infial yaratmaya çalışması bazı siyasilerin, bazı yorumcu ve yazarların istikrar için müzakere yapılmasının gerektiğini söylemektedir. Müzakere kiminle ve ne şartlarda yapılacak bunu nedense açıkça dillendirememektedirler. Peki çözüm nedir? Kürt şovenizmi PKK’nın kanlı eylemleriyle desteklenirken, kendini aydın diye niteleyenler tarafından, başta masum gibi gösterilen Kürtçe eğitim...

KISMEN ÖZGÜR...

Sorunlarımız çığ olmuş vatandaş ise suskun, tepkisiz veya korkudan ne yapacağını bilmiyor! Türkiye Şehitlerine ağlıyor! Kimi sessiz tepkili, kimisi ise bayrağını alıp sahiplenmeye çalışıyor. Popiler kültür denilen illet sarmış ülkemizi. Medya verilen görevi layığı ile yapıyor ve günleri lay lay lom’la geçiştiriyor. Ülkemiz kaynıyor! Korku sarmış insanları ‘bana dokunmayan bin yaşasın’ diyerek perde aralığından izler olmuş olanları! Afyon’da ki patlama halen muamma! Şehitlerimizin cenaze törenleri yapıldı mı bileniniz var mı? Ailelerin feryatlarını duyanınız var mı? Evlatlarının paramparça olduğunu bilmek ne kadar acı değil mi? Bunun sorumluları kimse ortaya çıkmalı elbette! Lakin, kelime kalabalığı yapılmadan iktidarı ve muhalefeti birbirlerini suçlayıcı ifadeler yerine bir an evvel olay aydınlatılmalı ve acılı ailelerin yaraları sarılmalıdır. Yeter artık! Bu çocuklar bir bir hayattan koparılıyor neden? Bunun vebali çok ağır! Şunun da bilincindeyiz elbette; hainler terörü...

DEĞİNMEYELİM!

Ülkemiz mahşer yeri, her yer kan kokuyor. Yetkililerce yapılan açıklamalar ise inandırıcı değil, nerdeyse ‘olağan bunlar, ne feryat figan ediyorsunuz’ niteliğinde! Doğu, güney doğudan gelen şehit haberleri derken, Afyon’da ki TSK’nın mühimmat deposunda ki patlama sonucu 25 askerimizin şehit haberi yüreklerimize ateş düşürdü. Bu bir facia! Korkunç! Ulusal Kurtuluş savaşında önemli bir yeri olan Afyonkarahisar bugün kan gölüne döndü. Bu patlama şüphelerle dolu! Hele hele şehitlerimizin tane olarak anılması ne kadar incitici değil mi? Günlük sorunlarını unutan insanlar kaygı ve endişe içinde. Arap baharının sonucu sanki ülkemizin üzerinde estirilmeye başlandı ve bilerek psikolojik savaşla halkın umutlarının yitirilmesi isteniyor! Hiç değinmeyelim! Ülkenin ekonomik durumuna. Değinmeyelim! Vatandaşın geçim derdine. Değinmeyelim, Lozan’da yapılamayanın bu gün savaşsız bir şekilde ülkemiz topraklarının bir bir yabancılara nasıl peşkeş çekildiğine! Olmayan Kürt sorunu ve demokratik...

KÜRT ŞOVENİZMİ

Ülkemizde arka arkaya acı kayıplar yaşanırken, siyasi irade olarak bilinen yetkililerin açıklamaları tamamen insanı rencide edici ve hırpalayıcı! Vatandaş adeta şok edilmiş vaziyette ölümleri nerdeyse kanıksamış durumda! Ateş düştüğü yeri yakıyor ve ağıtlardan başka yapacağı bir şey yok ailelerin. 2010 yılında Irak’ta Kürt devleti kurulmasının ardından PKK, Kürt açılımı sayesinde 30 yıllık ihanet tarihinin en güçlü anlarını yaşıyor. Suriye ile olan sorun da bunları tetikler vaziyette! PKK’nın yaptığı eylemler, açıkça ülkede güven bunalımı yaratarak halk arasında infial yaratmaktır. PKK’nın uzantısı olan BDP kendi hedef ve amaçlarını gerçekleştirmek için Türkiye’de bir iç savaş ortamı yaratmaya çalışmaktadır. BDP’li vekillerin teröristlerle sarmaş dolaş objektiflere poz vermeleri açıkça terör örgütü’ne destek verdiklerini göstermektedir ki ‘biz başarıya doğru gidiyoruz’ niteliğindedir. Bu hareket Kürt şovenizmi değil de nedir? Şovenizm, herhangi bir şeye olan aşırı, nedenli veya...

KÜRT ŞOVENİZMİ!

Ülkemizde arka arkaya acı kayıplar yaşanırken, siyasi irade olarak bilinen yetkililerin açıklamaları tamamen insanı rencide edici ve hırpalayıcı! Vatandaş adeta şok edilmiş vaziyette ölümleri nerdeyse kanıksamış durumda! Ateş düştüğü yeri yakıyor ve ağıtlardan başka yapacağı bir şey yok ailelerin. 2010 yılında Irak’ta Kürt devleti kurulmasının ardından PKK, Kürt açılımı sayesinde 30 yıllık ihanet tarihinin en güçlü anlarını yaşıyor. Suriye ile olan sorun da bunları tetikler vaziyette! PKK’nın yaptığı eylemler, açıkça ülkede güven bunalımı yaratarak halk arasında infial yaratmaktır. PKK’nın uzantısı olan BDP kendi hedef ve amaçlarını gerçekleştirmek için Türkiye’de bir iç savaş ortamı yaratmaya çalışmaktadır. BDP’li vekillerin teröristlerle sarmaş dolaş objektiflere poz vermeleri açıkça terör örgütü’ne destek verdiklerini göstermektedir ki ‘biz başarıya doğru gidiyoruz’ niteliğindedir. Bu hareket Kürt şovenizmi değil de nedir? Şovenizm, herhangi bir şeye olan aşırı, nedenli veya ned...

Yok öyle bir şey!

Ülkemizde neler oluyor hep bunu soruyoruz? Gündem hızla değişiyor ve bizlerde olup biteni takip de zorlanıyoruz. Balık hafızalı demeyelim de olanları çok çabuk unutma gibi bir özelliğimiz var diyelim! Suç kimin? Bizlerin mi, yoksa gündemi meşgul edenlerin mi? Her neyse öyle veya böyle günler geçip gidiyor. Kimi olanlara tepki veriyoruz, kimisini de öyle doğal karşılıyoruz ki bazen şaşırmamak elde değil? Bir bir şehit cenazeleri gelmeye devam ediyor, feryatlar dağları deliyor, rutin taziyeler ve söylemlerin sonunda ateş düştüğü yeri yakıyor! Vatan uğruna kara toprağa düşmüş gencecik insanların hayat hikayeleri ise yürekleri dağlıyor! Yaşamakla yaşamamak arasında olan bu yaşamların arkasında bırakılan sadece yoksulluk ve ölüm! Minnet duyulması gerekirken, en yetkili ağızdan ‘3-5 Mehmet öldü’ diye çok basite indirgenmesi ise hakikaten akıllara ziyan değil de nedir sizce? Hem ölüm basitleştirilecek, hem de yaşamlarının baharında vatanı için gözünü kırpmayan Mehmetçiklerimiz nerede...
Sizlerle değerli bir üstadımızın makalesini paylaşmak istiyorum: KARAR VERİCİLER SAVAŞI VE TÜRKİYE Londra, Washington, Brüksel, Vatikan, Paris, Moskova, Pekin, Telaviv, Riyad, bölgesel ve küresel karar vericilerin merkezleridir. Türkiye; karar vericilerin bölgesel satranç oyununda alandır. Türkiye; demokrasi oyunuyla, siyasi, ekonomik, kültürel, askeri işgal altındadır. Türkiye; İngiliz Milletler Topluluğu’nun (Commonwealth) tek gizli üyesi olarak ipoteklidir. Türkiye; ABD’nin ise vesayeti altında gizli eyaleti statüsündedir. ABD-İngiltere şer ülkeleri; Türkiye’ye eş başkanlık görevinin gereğini yaptırtıyorlar. Hayali Osmanlı federal cumhuriyetine odaklatılan siyasi kadrolar, devleti çözerken, milleti ayrıştırıyorlar ancak farkında değiller. Benden sonra tufan diyorlar. Kim dur diyecek? Direnç sistemi kırılan ülkede; casus hücreleri yerleşmiştir. Tehlike olarak görülenlere yönelik algılama kodları değiştirilmiştir. Halktan yana görülen düşman hücreler, engelleme ile karşıla...

SORMAK LAZIM!

Kimileri zevki sefasında kanla beslenirken, yan gelip yatmayan gencecik delikanlılar bir bir tabutlarda! Analar feryad ederken, sevgililer kara yasta! Kim geri verecek yok edilen yarınları, hayalleri ve umutları! Adalet kime ve neye göre adalet sormak lazım.... Zengine göre adalet nedir acaba? Fakirin ve vatan aşkı ile dolu olan insanlara nasıl uygulanır adalet? Sormak lazım bir bilene! Analar 'yavrum yok tu 30 bin liram ' diye feryat ederken, parayı veren yan gelir yatar anlayışı mı adalet sormak lazım... Ana- baba yüreği, yarin boş boş bakan gözleri, çocukların anlayamadıkları anlarını sormak lazım! Kim verecek bunların hesabını! Bir bilen var mı sormak lazım! 'Bir hilal uğruna yarab ne güneşler batıyor' diyen şaire mi sormak lazım vatan sevgisini? 'Her yer karanlık, makber' diye feryat eden şaire mi sormak lazım acıyı? Sabırlar dilemekten başka çaresi olmayan bizler de HEYHATTTT yok mu bunun çaresi diyerek inim inim inlerken SORMAK LAZIM bir bilen...

KAN EMİCİLER!

Ramazan ayının gelmesiyle oruç tutan, tutmayan tartışmaları ile gündem farklı yöne çekilmeye çalışılıyor. Yine, ortam gericiler görev başında meydanlar da cirit atıyor. Sorunların biri bitmeden bir diğeri orta sürülüyor… İnsanlar etnik köken ve din ayrımı ile birbirinden ayrıştırılmaya çalışılırken sonucun nerelere gittiğinin farkında değiller sanırım! Kim oruç tutuyor, kim oruç tutmuyor diye insanları ayırmak doğru mu? Veya herkes oruç tutmak zorun da mı? Mezhep ayırmadan tutan da kendisine, tutmayan da kendisine değil mi? İnanç neden bu kadar ayaklar altına alınıyor bir türlü aklım almıyor! ...

ATATÜRK DALKAVUKLUĞU DİYENLER!

Ülkemiz de Kürt meselesi, demokratikleşme, yeni anayasa, yeni Türkiye derken komşumuz Suriye’de PKK ağırlığını gösterdi. En üzücü olan ise nerdeyse moda haline gelen Atatürk’e, Atatürkçü ve Kemalistlere itham edilen sözler müthiş derecede insanın kanını donduruyor. Bu ne kendini bilmezliktir, bu neye ve kimlere hizmettir anlamış değilim! Türkiye Cumhuriyeti tarihi ile ilgili itham ettikleri varsayımlar üzerine, farazi şeyler ve sadece ülkemiz üzerinde hain emelleri olanlara alet olmaktan öte bir şey değildir… Atatürk’ü koruma kanunu olmasına rağmen günümüzde Atamıza hakaret edenlere neden uygulanmıyor? Ayrıca Atamızın, kanunla korunmasına da ihtiyacı yoktur. Yok olmaya yüz tutmuş bir ülke de, yıllarca hezimete uğramış bir halkın en umutsuz olduğu anda onların umudu olmuş, Osmanlı küllerinden Türkiye Cumhuriyetini kurmuş Mustafa Kemal ATATÜRK’e Türk Ulusu saygı duymaya devam edecektir. Bir takım kişiler kendi tabirleriyle insanları aydınlatmak ve Kemalistlerin kendilerini sorgu...

ÇEKİN ELİNİZİ BEDENİMDEN!

Sürekli söylediğim gibi ülkemiz de her gün inanılmaz olaylara şahit oluyoruz! Kahramanlar kahpece şehit ediliyor. Asker etkisizleştiriliyor. Eğitim sisteminde yapılan değişikler kafaları karıştırıyor. Çalışanlar sokaklara dökülüyor. -Toplumda endişe hızla artıyor. Siyaset ise sadece polemikten başka bir şey üretmiyor. Dış politika, ekonomi, ülkenin finansal kaynakları, yoksulluk vs.vs. de neler oluyor, ne yapılmak isteniyor? -Muhalefetin güçsüzlüğü ve izleyeceği politikadaki belirsizliği iktidarın tek adam olmasını güçlendiriyor. Şimdiye kadar demokratikleşme adı altında yapılanlar maalesef ülkemizi belirsizliğe sürüklüyor. -Anayasa ve başkanlık sistemi tartışılırken, sıra KADIN’a gelmiştir. -KADIN bedeni üzerinden yapılan siyaset hiçbir zaman doğru değildir. Laf geldiğinde kadını kutsal olarak gören zihniyet, bu gün kadını karanlığa itmektedir. Kadının, bedeni üzerinde ki hakkını alıp, kendilerinin vesayeti altına alınmaya çalışılıyor. -Atatürk’ün kurduğu modern Türk...

MEMURUN ÇİLESİ

2011 yılının son aylarından bu tarafa çıkmaz bir hal alan ve düşüne düşüne en sonunda Hükümetin %3.5 zam teklifi, ülkemiz de yüzbinlerce memuru sokağa döktü. Kendileri gibi onlarda memur olan polisler tarafından şiddete uğradı. Hükümet yetkilileri tarafından ‘Zam yapıyoruz grev yapıyorlar’, ‘Zam verirsek vergiyi arttırırız’ gibi açıklamaların yapılması ise memurların ciddiye bile alınmadığını gösteriyor sanırım. Peki, mecliste vekillere ve danışmanlarına bir gecede zamlar onaylanırken, memur zammını aylardır karara bağlayamamak haksızlık değil de nedir? Bitmeyecek memurun çilesi… Devletin vatandaşlarına karşı görevleri Anayasa’da belirlenmiştir. Anayasa 2. maddesinde: 2. Eşitlikçi; “İnsan haklarının temel ilkelerinden biri bütün insanların doğuştan eşit oldukları düşüncesidir. Devlet vatandaşların hak çıkar ve hürriyetlerini eşit sayarak ve ayırım gözetmeden koruma ve güvence altına almakla yükümlüdür. Ekonomik gücü fiziki yapısı ne olursa olsun herkes kanun önünde eşittir. Ka...

ANNELER GÜNÜ

Hayatın acımazsızlığı kendimizden bir şeyler alıp götürüyor. Çoğumuz yaşamın ne anlama geldiğini, insanın insanca yaşamasında nelerin etkili olduğunu bilmeyiz bile!!! Dedik ya! Hayat acımasız diye. Evet yaşamın acımasızlığı elimizde olan değerlerimizin kıymetini bizlere maalesef unutturuyor. Hele hele insanoğlunun hırsları artık idealizm olmaktan çıkmış orman kanunlarının uygulanır olması kanıksanmış, dost, ahbap ilişkileri menfaate dönüşmüştür. Değerlerimiz, kültürümüz ve yaşantımız gittikçe yok olmaktadır. Örf ve adetlerimizde olmayan sıra dışı yaşantılar ahlaki ve toplumsal dejenerasyona neden olmaktadır. Dünya’ya açılan pencere olarak bilinen televizyonun toplum üzerinde ki etkisi büyüktür. Özellikle gençler arasında şiddet ve gerilim dozajı artmakta ve ailelerin çocukları üzerindeki etkisi yok olmaktadır. Çağdaşlık, modernlik, özgürlük şeklinde verilmeye çalışılan sapkın derecede ki fikirler özellikle Türk toplumunun gelenek, görenek ve ananelerinin yok olmasına neden olmaktadır....

NEYİN OLDU BİTTİSİ!

Son birkaç gün ortalık toz duman. Ülkemizin saygın olması gereken yer Meclis ise arena meydanıydı. Nahoş konuşmalar, kabadayı görüntüleri anlamak mümkün değil! Hiç kimsenin birbirine ise tahammülü yok… Hele hele Ankara meydanlarında büyük çoğunluğu eğitimci ve ailelerden oluşan, 4+4+4=12 eğitim sisteminden çocukları için endişe eden gruplara yapılan şiddet görüntüleri insanlık onuruna yakışıyor mu? Toplumun bir kesiminin düşüncelerinin dile getirmesinden neden endişe duyuluyor? Endişe duymamak elde değil bu son yaşananlardan sonra! Gelişen demokrasi ve demokratikleşme bu mudur? Bir tarafta malına mal katanlar, Bir tarafta aç yatanlar, Bir tarafta kaygı duyanlar, Bir tarafta ise şakşakcılar… Toplumun bir bölümü memnun iken diğer bir bölümü bu eğitim sisteminden neden kaygılı? Kaygılı olanlar; Laik toplum yapısının değişeceğinden endişeyle, bilimsel verilere dayanmadığını dile getirmek istiyorlardı. Neydi o şiddet ve hiddet? Nedir bu telaş? Neyin oldu bittisi? Türkiye’nin iht...

İNSAN NE YAPARSA KENDİNE YAPAR.

Adamın biri köy köy gezer, bir şeyler toplar ve satarmış. Her gittiği köyde de ‘insan ne yaparsa kendine yapar’ diye sürekli söylenirmiş. Köylüler bu söylediklerine bir anlam veremediklerinden deli diye geçerlermiş… Yine bir gün köyün birinde dolanırken hızlı hızlı ‘insan ne yaparsa kendine yapar, insan ne yaparsa kendine yapar’ diye söylenirken köyün bir köşesinde ekmek yapan kadınların yanından geçmiş. Kadınlardan birisi öf artık bu adam bıktırdı, yetti demiş ve bir ekmeğin içine zehiri de koyarak pişirip yağlayıp adamın eline vermiş. Oh be hepimiz kurtulacağız artık demiş. Eğmeğini alan gariban, ilerde köyün çıkışında bulunan çeşmenin yanında karnımı doyurur suyumu da içer yola devam ederim diye düşünmüş. Sıcak havanın bunaltısıyla ve tozlu yolun yorgunluğuyla devam ederken çeşmenin başında su içen, yorgun düşen bir gence rastlamış. Genç; hayırdır amca nereden böyle… Adam;şu karşı ki köyden evlat, sen nereden böyle? Genç, ‘askerlik bitti köyüme dönüyorum ve çok acıktım su içtim’. O ...

BU NEYE HİZMETTİR!

Türkiye çok sert kış yaşarken ülkemiz de kaygı verici sertliklere sahne oluyor. Her şey birbirine girmiş kim doğru, kim yanlış bilinmez olmuştur. Ülkemiz üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Vatandaş ekmek derdinde birileri ise sinsice pusuda sıra bekliyor… Ekran bülbülleri gündemi meşgul edecek yeni yeni söylemleri ile insanlar da algı yönetimini sağlamaya çalışarak yandaş havariliğine devam ediyor. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün resimleri bir bir kaldırılıyor, internetlerde öğrencilerin küstahça Ata’mızın büstünün önünde verdikleri pozlar ise işin başka boyutunu ortaya seriyor! Türkiye Cumhuriyetini kimin kurduğu unutularak Atatürk’ün meclisinde bazı kendini bilmezler halkın sorunlarına çözüm arama yerine dokunulmazlık zırhına bürünüp ATATÜRK’e küstahça hakaret edebiliyor ve toplumun gerilmesine neden olabiliyor. Atatürk ilke ve devrimleri ile cumhuriyetimizin değerlerine karşı nedir bu kin, nedir bu nefret! Bırakın ATATÜRK üzerinden siyaseti de işinizi y...

DUR BE DELİ GÖNÜL!

“Neyin varda bugün niye yazmıyon. Kalem seni parça parça parça kırarım. Kiminin elinde yüce ilahsın. Yobazın başında sahte külahsın. Cahilin elinde korkunç silahsın Kalem seni parça parça kırarım” (Aşık Gülabi), Yazsam bi türlü, yazmasam bi türlü. Sussam bi türlü, konuşsam bi türlü. Düşünceme prangalar vuruldu. Beynim zonkluyor, uykularım kaçıyor. Dur be deli gönül, bırak kalemi kağıdı. Bırak da seyret şu alemi. Seyret ama görme. Gözlerin kör, kulakların sağır olsun… “Hızır paşa bizi berdar etmeden Açılın kapılar şaha gidelim Siyaset günleri gelip yetmeden Açılın kapılar şaha gidelim” (Pir Sultan Abdal) Belli ki herkes memnun halinden. Herkes memnun ki sormadan, sorgulamadan dinliyor ekran bülbüllerini. Zengin zevki sefasında. Kimin umurunda anayasa, ülke ekonomisi, halkın hali! Kafalar karışık. Kurumlar allak pullak. Çık çıkabilirsen işin içinden! “Miskin adem oğlanı, nefse zebun olmuştur Hayvan canavar gibi, otlamağa kalmıştır. Hergiz ölümün sanmaz, ölesi günin anmaz Bu dünya...

NEDİR BU KİN BU ÖFKE!

Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığının prim yaptığı bu günlerde yalanlara, çarpıtmalara karşı kandırılmamak için tarihimizin doğru öğrenilmesi gerekir. Tarihi unutanlara kısa bir şekilde hatırlatma ihtiyacı olduğu kanısındayım. V.Mehmet Reşat (1909-1918) döneminde Trablusgarp’ı işgal etmek isteyen İtalya’nın 29 Eylül 1911’de Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan etmesiyle Osmanlı kendisini Balkan savaşları, 1.Dünya savaşının içinde buldu. Bu savaşlar aleyhte sonuçlandı. Trablusgarp da gönüllü olarak savaşan ve içlerinde Mustafa Kamal’inde bulunduğu Osmanlı ordusunun genç subayları (1912-1913)Balkan savaşlarında da görev aldı. Son Osmanlı padişahı Vahdettin çok ağır şartlar taşıyan Mondros Mütarekesini imzaladıktan sonra işgaller başladı. Osmanlı işgal altında… Ülkenin her bir yanında Fransız’ı, İngiliz’i, İtalya’nı, Yunan’ı cirit atıyor. Ermeniler ise doğu Anadolu’ya doğru ilerliyordu. Topraklar parsel parsel paylaşılırken, yağma, talan kol geziyor. Gençler cephelerde, yaşlısı, kızı, kızanı...

ERMENİ MESELESİ

Tarihte Ermeni meselesi ülkemizin en büyük sorunlarından birisidir. İsviçre’den sonra şimdi de Fransız Senatosu, “Ermeni soykırımının reddedilmesi suç sayılacak ve aksine hareket edenlere bir yıla kadar hapis ile 45 bin Euro para cezası verilmesi” ile ilgili tasarıyı kabul etti. Özgürlüklerin beşiği olduğu söylenen Avrupa verilen bu tek taraflı kararla bakalım bundan sonra nasıl davranacak? Bu çifte standart değil de nedir? Türkiye ve Fransa arasında olan dostluğun bitirilmesi uğruna bilgi ve belgelere bakılmadan verilen tek taraflı bu karar Türkiye’yi ve Türk Ulusuna vurulan bir darbedir. Tamamen yeniden seçilmek uğruna aldırdığı bu tasarının mimarı Sarkozy’e, sanırım Ermeni çetelerinin Türklere yaptığı toplu katliamlarını hatırlatmak gerekir; “Berlin Antlaşması'nın imzalanması ile Ermeni sorunu iki yönde gelişmiştir. Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı devleti üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'n...

İşte bütün mesele bu!

İnsanın dünya’ya bakış açısı eleştirici ve sorgulayıcı mı? Yaşananlara yaklaşımımız nasıl olmalıdır? Evet, biraz felsefi yönden yaklaşırsak insan; evrende düşünen, anlamaya çalışan, eleştiren, yorumlayan bir varlıktır. Lakin, bir çok insan yaşananlara ve dünya’da değişimlere fazla takılmadan ve sorgulamadan hayatını sürdürür. Ya da hayatı anlamsız ve bir dizi tesadüf olarak görür. Bazılarını ise, toplumun krizi birçok şeyi sorgulamaya zorlar. Hayatta değer taşıyan her şeyin çaba gerektirdiğini duyarlı olanlar bilir. Çıkar ve rant onlar için önemli değildir. Toplumun aydınlanması ve ülkenin geleceği için doğruların yanında olmayı yeğler.Yazmak ya da yazmamak. İşte bütün mesele bu! Evet, günümüz de eleştirmek, eleştirilmek yasak hale geldi. Kuşkusuz yaşam her ne kadar karmaşık olsa da şaşkınlık içinde izliyoruz olup bitenleri... Yeri geldiğinde kişilik haklarına saygılı bir şekilde devletin en yüksek kademesinde olanların yaptıkları hakkında yazılmayacak, çizilemeyecekse biz demokrasinin...

HAŞA KİMİN HADDİNE!

Son günlerde her şey birbirine girmiş durumda. Daha önce ki yazılarımda da belirttiğim gibi artık şaşırmıyoruz olanlara. Kanıksadık ve sıradanlaştı yaşananlar… Hayatımızdan memnun muyuz? Gelecekten ne bekliyoruz? Acaba kaçımız bu soruları kendimize soruyoruz. Belki de hayat hikayelerimizin sıradan olduğunu düşündüğümüz için üzerinde durmuyoruz. Ya da birileri hayat hikayemizi yazıyor bizlere de figüranlık yapmak düşüyor. Düşünmeden-duygularını belirtmeden yaşamak, yaşamak mı dır? Eleştirilmekten, eleştirmekten korku ise yaşamak, yaşamak mı dır? Bulunduğun topraklara, vatanına, milletine kul, köle olmak yaşamanın anlamı değilse nedir yaşamak? Şehit haberleri,Evlatlarını kara toprağa veren ana-baba-eş-çocuklar, Laikler, anti laikler, PKK çığlığı atanlar, Paşaların tutuklanmaları, Dost ahbap ilişkileri ile yapılan atamalar, Atama bekleyen öğretmenler, Milletvekilliği için kıyasıya savaşan siyasiler, Vekil maaşı ile geçinemeyen halkın temsilcileri, Servetlerine servet katmak için çalışan k...

HA BABAM, YE BABAM...

Bir yılı acısıyla tatlısıyla geride bıraktık. Ülkemiz de o kadar çok traji-komik olaylara şahit oluyoruz ki tepki vermemiz gereken olaylara duyarsızlaşıyor, basit olaylara inanılmaz tepkiler veriyoruz. İşte Türkiye! Ağlanacak halimize gülüyoruz maalesef. Yoksulluk almış başını gidiyor. Gitmesine gidiyor da ‘bal tutan parmağını yalar’ diyerek oldukça da hoşgörülüyüz nedense! Kapitalist sistemin ağında ağırlaşan yaşamın içinde yok olup gidiyoruz. Yıllar yılları kovalarken devler, kendinden güçsüzleri yok etmek için elinden geleni yapmaktadır. Dünya’da yok olmaya yüz tutmuş yaşam kaynakları nedeniyle, henüz keşfedilmemiş, doğasına fazla dokunulmamış, zenginlik kaynakları olarak görülen ve hayati değer taşıyan hava, su, toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve madenler doğaca zengin, kültürel ve gelişme açısından yoksun ülkeler, emperyalist güçlerin iştahını kabartmaktadır. Bu nedenle yardım etme bahanesiyle gelişmemiş ülkelere yaptırımlar uygulanmış ve hatta bu ülkeler kendilerinin sömürgesi ha...